İran son dönemde giderek artan bir şekilde terör saldırılarının hedefi oluyor. DEAŞ, İKDP, El Ahvaziye, Ceyşu’l Adl gibi ayrılıkçı ya da mezhepçi örgütler bu ülkenin Sistan-Belucistan, Khuzistan ve Kürdistan eyaletleri ile başkent Tahran’da kanlı eylemler gerçekleştiriyorlar.
Bu saldırılarda İran güvenlik güçlerinin yanında sivil halkın da hedef alındığı görülüyor.İran bu saldırıların arkasında ABD gibi bölge dışı ülkelerin yanında İsrail ve Suudi Arabistan gibi bazı Körfez ülkelerinin olduğunu iddia ediyor. Ama Tahran’ın gerek Orta Doğu bölgesinde gerekse ülke içerisinde uyguladığı politikalarla, kendisine karşı terör örgütlerini kullanmak isteyen bölgesel ve küresel güçlerin işini kolaylaştırdığını da ifade etmek gerekir.
Terör örgütlerinin bütün devletler tarafından bir tehdit olarak görülmediğini, bazı ülkelerin bu örgütleri bir fırsat ve araç olarak gördüklerini İran da giderek artan bir şekilde tecrübe ediyor.
Türkiye bu acı tecrübeyi uzun zamandır yaşıyor ve maalesef Batılı ülkeler gibi İran da bu konuda genel olarak Ankara’nın ihtiyaç duyduğu dayanışmayı göstermekten uzak bir tavır içerisinde oldu. Hatta bazı dönemlerde Tahran’ın PKK terör örgütü konusundaki pasif tutumu Türkiye’de İran’ın bu örgüte dolaylı desteği olarak yorumlandı.
Şimdi geçmişte yapılan hataları bir kenara bırakıp, ortak tehdit olan terörizme karşı birlikte hareket etme zamanı. PKK ve FETÖ terörü konusunda Batılı “müttefiklerinden” beklediği desteği alamayan ve maalesef yakın zamanda alabilecek gibi görünmeyen Türkiye’nin, İran’ın geçmişte zaman zaman söz konusu olan yanlışlarına takılmadan bu ülkeyle yakın bir iş birliği yapması doğru olacaktır.
Hedefleri bölge haritasını değiştirmek olan ayrılıkçı PKK/PJAK ve IKDP terör örgütlerinin arkasındaki aktörler ve onların amaçları iyi analiz edildiğinde bu iş birliğinin her iki ülke açısından da ne kadar zorunlu olduğu görülecektir.
Ankara ve Tahran’ın Kuzey Irak’ta geçen yıl yapılan hukuksuz bağımsızlık referandumu sırasında ortak hareket etmesi nasıl bölgeyi uzun sürecek daha büyük bir kaostan muhafaza etmişse, terör örgütleri ve onları destekleyen ülkelere karşı iş birliği yapmaları da hem Türkiye ve İran’ı hem de bütün Orta Doğu’yu büyük tehditlere karşı koruyacaktır.Ankara ile Tahran arasında teröre karşı iş birliğinin başarılı olmasının temel şartlarından biri, İran’ın gerek Irak’ta gerekse Suriye’de PKK/PYD/YPG’ye karşı tavrını netleştirmesi, bu örgütü söz konusu ülkelere yönelik nüfuz siyasetinin bir aracı olarak görmekten tamamen vazgeçmesidir.
Tahran’ın, bu örgütün, Orta Doğu’da Kürt kökenli nüfusun yoğun olarak yaşadığı bölgelerde hâkim kılınmasına yönelik Amerikan stratejisini görüp kendi toprak bütünlüğünün de tehdit altında olduğunu anlaması ve artık PKK ve bütün kollarına karşı aktif mücadeleye yönelmesi gerekiyor.
Irak’taki güç dengelerinde PKK’ya dokunmaktan kaçınan, Suriye’deki dengede PYD/YPG’yi kendi safına çekmenin ve Esad yönetimiyle anlaştırmanın hesaplarını yapan bir İran’ın, kendisini hedef alan terör saldırılarında Türkiye’den dayanışma beklemeye hakkı yoktur. Bütün ayrılıkçı, mezhepçi ve ideolojik terör örgütlerinin düşman ilan edilmesi ve bunlara karşı topyekûn mücadele Orta Doğu’da kolektif güvenliğin ön şartıdır.
İran’ın, kendi güvenliğini ve toprak bütünlüğünü de tehdit eden PKK/YPG terör örgütü karşısında sadece kendi tavrını netleştirmesi değil, bu örgüte bakışında ciddi sorunlar olan yakın müttefiki Rusya üzerinde de baskı oluşturması ve Moskova’nın da bu örgütü terör örgütü olarak görmesini sağlamaya çalışması önem arz ediyor.
Zira söz konusu örgüte karşı mücadelenin başarılı olabilmesi bölge dışı aktörlerin desteğini zorunlu kılıyor. Moskova ile yakın ilişkilere sahip Tahran ve Ankara’nın Rusya üzerinde bu yöndeki taleplerini ortak bir şekilde dile getirmesi, Rusya’nın PKK/YPG politikasının olması gereken çizgiye gelmesi açısından etkili olacaktır.
On yıllardır terör saldırılarına maruz kalan Türkiye’nin terör örgütlerine karşı tavrı çok açıktır. Şimdi kendisi de yoğun bir şekilde terör saldırılarıyla karşı karşıya kalan İran’ın da tavrını artık netleştirip, bütün terör örgütlerine karşı mücadeleye yönelmesi Türkiye ile İran’ın bu konuda sağlam iş birliğini mümkün kılacaktır.
Prof. Dr. Kemal İnat