Dâvâ adamının belini büken fikir çilesi değil, geçim çilesi. Tarih boyunca, fikir ve sanatla iştigal edenlerin ekseriyeti bu dertten muzdarip olmuş.
Kafada medeniyet kazanı, mutfakta çorba kazanı. Mütefekkir işte bu iki kazan arasında kaynayan kişi.
Yaltaklanma imkânı yok. Tenezzül ve tezelzül etmeyecek kadar dik duracak, derdini belli etmeyecektir. Yunus Emre; “İmkân sahiplerine arz-ı hâcet etme, ihtiyacını söylemektir kişiyi ednâ, aşağı gösteren”, der.
Uğruna ömrünü feda ettiği cemiyet; kayıtsız: Dağın çobandan habersizliğinden daha beter. Medeniyet bekçisine, kapı bekçisi kadar iltifat yok. Biri malı, diğeri istikbali muhafaza eder halbuki. Koskoca Fuzûlî çileden çıkıp “Dost bîpervâ…” diye tercüme eder ızdırabını.
Bilmez mi mütefekkir para kazanmasını? Vakitten gayrı sermâyesi bulunmaz. Onu ya irfan ve medeniyete sarfedecektir; ya da insanî ihtiyaçlarına.
Mütefekkir serâzâttır. Kimseye boyun eğmez. Ama ne yapsın, evde çoluk-çocuk var.
Olursam tek başıma, şeh-i devrâna kul olmam
Vîran olası hânede evlâd ü ıyal var.
Evimiz vîran değil, âbâd olsun elbette. Ama, hanım pazar torbasını boynunuza, yağ şişesini elinize iliştiriverir; ellerini ovuşturup “Üşüyoruz Bey” der; “Çocuklara…” diye de ilave ederse, tefekkür, sanat, dâvâ ve münevverlik neymiş görürsünüz.
Şirazlı Sadi’ye sormuşlar: Sizin gibi gönül ehlinin pazarlara kadar düşmesinin hikmeti ne ola? Cevaben; “ Rüzigar (hayat şartları) aynayı küle muhtac eder” demiş.
Mütefekkirin kıymeti anlaşılır, ama iş işten geçip mezarında otlar yeşerdikten sonra.
Klasik edebiyatta geçim derdiyle içtimai kıymetlere sahip çıkma arasındaki bocalama çilesinden ve etrafın umursamazlığından serzeniş eden pek çok beyit var. Sadece bir kaçı:
Ağniyâya arz-ı hâcet etme müstağnî bulun
İhtiyâcın söylemekdir, şahsı ednâ gösteren
(Yunus Emre)
Zenginlere hâcetini, ihtiyacını ifade etme; ihtiyacı belli etmektir esas tenezzül ve yalakalık. Hâlden anlamayan, kâlden de anlamaz.
Baş eğmezüz edaniye dünya-yı dûn içün
Allah’adur tevekülümüz i’timadımız
(Bâkî)
Alçak dünya için nâmerde el açmak yerine Allahü teala’ya tevekkülü tavsiye eden enfes bir beyit.
Güle gûş ettiremez yok yere bülbül inler
Varak-ı mihr ü vefâyı kim okur kim dinler
(Karamanlı Kâmî)
Dostluk, muhabbet ve vefâ kitabından okuyan bulunsa dahi, dinleyen bulunur mu? Bakın, bülbül boş yere feryâd etmesi, gülün umurunda mı?
Sanman taleb-i devlet ü câh etmeğe geldik
Biz âleme bir yâr için âh etmeğe geldik
(Yenişehirli Avnî Bey)
Bu dünyaya mevki ve makam için geldiğimizi zannetmeyin. Cenab-ı Hak teala’a yakarış etmeye geldik.
Sunar bir câm-ı memlû, bin tehî peymâneden sonra
Döner vefk-i murâd üzre felek ammâ neden sonra
(Mezâkî)
Bu hayatta, bir dolu kadeh verene kadar, binbir tane boş kadehle imtihan ederler. Kıymetiniz bilinip umduğunuza kavuşursunuz belki ama, iş işten geçtikten sonra…
Maria hanım, fakirliği sebebiyle Dosteyevski’yle evlenmekte tereddüt etmişti. İntihar teşebbüsleri, iflaslar ve borçlarla boğuşan Balzac’ın geçim için hayat ve ailesiyle verdiği mücadele bir roman olur. Lokantadaki hesabı ödeyemediği zamanlar gören Cemil Meriç’i tefekkürden sonra en çok meşgül eden, maddi sıkıntılar. Rousseau, doğan bebeklerini kimsesiz çocuklar evine bırakmak zorunda kalmış. Babasız büyüyen Konfüçyüs ahırda hayvan bakıcılığı yapmış…
Refah içinde yaşayanlar da olmuş elbette. Dostları, dönemin idarecileri ve hayırhah kişilerce himâye edilen; zengin ailede yetişen ve muvaffak ticarî faaliyet yürütenler de var. Ekseriyet, akrep kıskacında inlemiş.