Herkesin aklında müşterek bir soru var: “Ne olacak bu dünyanın hâli? Bu gidişat nereye?..”
Uzmanların, analistlerin, gazetecilerin ve köşe yazarlarının her hâdise sonrası televizyonda bitip saatlerce tartıştığı programlarda hep aynı sorunun cevabı aranıyor: “N’olacak bu gidişat?..”
Siyasi, daha doğrusu her tartışma programını, maç oynanmadan önce ve maç bittikten sonra masaya yatıran spor programlarına benzetirim. Durum farklı değil. Ancak bir fakla… Elinizdeki enformasyonu, analiz kabiliyetiniz ile harmanlayıp sebep-sonuç ilişkisi neticesi tutarlı bir çıkarım yapabilirseniz; işte o dikkate değer bir veri olur. Hatta o hâdiseye yön verip şekillendirebilir…
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin erken seçim çağrısıyla bir anda gündemimiz iç siyasete yönelse de sınır hattımızda olup bitenlere ve Suriye’ye kayıtsız kalmak istemedim. Dünya hâlinde olup bitenlere, özellikle sınırımızdaki son gelişmelere geniş bir perspektifte göz gezdirelim.
Ve geçelim Suriye meselesi bağlamında Türkiye’nin dış politikasına…
ABD öncülüğünde İngiltere ve Fransa kuvvetleri, 14 Nisan 2018 Cuma’yı Cumartesi’ye bağlayan gece Suriye’yi vurdu. Şam’da kimyasal ve biyolojik silah üretilmesinde kullanılan bir araştırma tesisi, Humus’un batısındaki bir kimyasal silah deposu ve yine Humus yakınlarındaki bir komuta merkezi vuruldu. Yerel kaynaklar ise Süveyda, Hama ve Dera’daki askeri noktaların da hedef alındığını bildirdi.
ABD, Zeytin Dalı Harekâtı sonrası ve DAEŞ’in ortadan kaybolmasıyla sahadaki varlığını kaybetti. ABD Başkanı Donald Trump da nüfuzunu devam ettirebilmek için Suriye’ye yönelik yeni planlar ortaya koydu ve sahada yeniden bir yer edindi. Asıl hedef ise İran. Bunu söylemeye bile gerek yok. Trump’ın yeni Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, Rusya karşıtı eski şahin kanattan ve İran ile Suriye’ye operasyon yapılması için yanıp tutuşan bir isim… Hatta ABD Savunma Bakanı Jim Mattis, kendisini ziyarete gelen John Bolton’a “Şeytanın vücut bulmuş haliymişsiniz diye duydum!” dediği kameralara yansıdı. John Bolton adını bir kenara not edin…
Ara not: Suriye; Soğuk Savaş 2.0’ın başkenti konumunda. Öte yandan yeni nesil silahların deneme tahtasına dönmüş durumunda. Öyle değil mi; füzeler, yeni silahlar, savunma sistemleri ve diğer unsurlar, Teksas veya Sibirya’da denenmeyecek! En iyi yer şimdilik Suriye… Onlar silah pazarladıkça, bir yarışa giriştikçe, silah test ettikçe insanlığımız da ölüyor maalesef… Abdülkadir Selvi’nin deyimiyle şu anda ABD, İngiltere ve Fransa, Suriye operasyonunun etki analizini; Rusya, İran ve rejim ise hasar tespitini yapıyor.
Peki ya Türkiye?
Türkiye’nin planı önemli… Hem de çok önemli. Fırat Kalkanı Harekâtı’ndan bu yana baskın bir Suriye planımızın mevcut olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Suriye, kendisine sınırı olmayan devletlerin bile cirit attığı bir ülke konumunda… Türkiye, Suriye konusuna hiç dâhil olmadı. “Kendi iç meseleleridir” dedi ve yaşananları takip edip izlenimci bir politika yürüttü. Afrin Operasyonu ile birlikte, Türkiye; Suriye’de daha faal bir dış politika yürütüyor. Bu politika ve plan, güçlenerek devam edecek bir zeminde yükseliyor. Unutmayalım, Zeytin Dalı Harekâtı bir kez daha gösterdi ki; sahada güçlü olursanız masada daha fazla söz sahibi olursunuz.
14 Nisan 2018 Cumartesi sonrası Türk Dış Politikası kamuoyuna şunu deklare etti: “Kimyasal silahlarla mücadelede ABD’nin planını destekliyoruz ama Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtları’nda Rusya ile işbirliği yapıyoruz…”
Bu açıklama kafaları karıştırır gibi gözükse de tutarlı ve ayakları yere basan bir beyanat…
Diplomasi ve “iki el” kuramı…
Şunu da not edelim… Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, son hâdise sonrası ABD, Rusya, İngiltere ve Fransa ile faal bir diplomasi trafiği yürüttü. Suriye’ye müdahale edilmeden öncesi ve sonrasında Trump, Putin, May ve Macron ile görüşen tek kişi Cumhurbaşkanı Erdoğan idi…
Netice: Türkiye, bu operasyondan zarar almadan çıktı. ABD’yi ve Rusya’yı tek ele sığdırıp dünyaya bir mesaj gönderdi, diğer eliyle de Suriye politikasında şeklen güncellemeye gitti ve stratejisini muhafaza etti.
Suriye’nin kuzeyi, muhalifler ve Türkiye’nin rolü…
Suriye meselesinin can damarına gelecek olursak… Esed güçlerinin bombaladığı Suriyeli muhalifler, Doğu Guta ve Duma’daki yerleşim yerlerinden ayrılıyorlar. Peki, evlerinden barklarından bombaların arasından ayrılanlar nereye gidiyor? Gittikleri tek bir yer var, orası da İdlib… Bombalanan yerlerden 55 bin kişi göç etti. Bunlardan yüzde 85’i İdlib’e, diğerleri ise Cerablus ve El Bab’a yerleşiyor/yerleşecekler. Bu yerler tesadüfi seçilmiş yerler değil elbette. İdlib, Cerablus ve El Bab, Fırat Kalkanı bölgesinde yer alıyor.
-Rusya’nın da belli aralıklarla bu bölgeleri taciz etmesi boşuna değil…-
Suriye’nin kuzeyine çekilen rejim karşıtları, yani muhalifler; önümüzdeki günlerin önemli baş aktörleri olacaklar. Bu kişiler evlerini barklarını, bunları geçtim; ailelerini kaybettiler ve kaybedecek hiçbir şeyleri yok… Ayrıca, savaş psikolojisi kolay yönetilebilir bir durum değil. Ve Türkiye, bu durum içerisinde hem diplomasi yürütüyor, hem de diğer tarafta muhalifleri dizginlemeye çalışıyor. Bu durum iyi yönetilir ve idare edilirse, muhalifler; kuzeyde önemli bir güç haline gelebilirler. Uluslararası platformlarda da Suriye’nin gerçek temsilcileri olarak bir sözcü konumuna getirilebilirlerse, demokratik bir Suriye ortaya çıktığında muhaliflerin, dolayısıyla Türkiye’nin eli fazlasıyla güçlenecektir. Onun için Suriyeli Muhalifler, belirleyici bir unsur konumunda Türkiye’nin yanında yer alıyor. Bu gücü elde bulundurmak önemli bir koz olacaktır.
Oyun içinde oyun…
Hâdisenin öteki yüzüne bakalım… Türkiye, Rusya ve İran ile birlikte hareket ediyor görünüyor. Diğer yandan, Rusya ve İran, Esed rejimi ile birlikteler. Doğu Guta ve Duma’dan gelenler de Fırat Kalkanı bölgesine yerleşince, dolayısıyla muhalifleri Türkiye toplamış oluyor. Değil mi? O zaman burada kim kiminle karşı karşıya geliyor? Burada stratejik olarak, Rusya ve İran rejimin yanında, Türkiye’nin sahada ortak olduğu muhalifler ise rejimin karşısında (?!.)
Kısacası oyun içinde bir oyundayız. Türkiye, bu durumu çok iyi yönetebilir ve kullanabilir. Ayrıca, lehine çevirip gidişata yön vererek Suriye’yi emperyalist güdümünden çevirerek karşı politikaları kolaylıkla şekillendirebilir. Yalnız bunun çok iyi yönetilmesi ve iyi analiz edilmesi gerekiyor…
Netice olarak; bu durum çok dillendirilmese de, önümüzdeki günlerin konusunun bu olması kuvvetle muhtemeldir. Bekleyip görelim…