Her yazarın evsâf-ı bercestesi vardır. Seyyid Ahmet Arvasî’nin alâmât-i fârikası hikmet ve firâset.
Tefekkürü dolunay: tam ve bütün. Zaman ve coğrafyayla bölünmemiş. Eserlerinde, miadı dolacak fikirler bulunmaz.
Medeniyetten yükselen “âh” sesi. Yalnız, dramatik ve kendini arayan insanımıza rehber. Diyalektiğe, estetiğe, tefekküre, birliğe, imâna ve huzura davetiye.
Arvâsî bir işaret fişeği. Cumhuriyet döneminin çorak arazisinde yetişen üç beş fikir çınarından biri. Karartılan koca medeniyet binasına girecek gençlerin eline tutuşturulmuş el feneri.
Asâlet mayasında var.
Talihsizliği; ustalık yıllarının; anarşi, darbe, dâvâlar, hapis ve işkence devrine denk gelmesi. Akl-ı selime değil, hislere hitap edenlerin itibar gördüğü zamanlar.
Arvâsî’yi sevmek, ‘iyi adammış’, ‘düşünürmüş’ deyip hayatının paparazzi kısmıyla alakadar olmak mı? Gençlerimizin kaçında Arvâsî’nin kitap serisi var? Üniversite, mastır, kariyer, para, makam ve konformizm… Fikirlerini müdafaa edebilecek kadar tanıyor muyuz üstadı?
Arvâsî’nin vasiyetini dinleseydi, cemiyet bu kadar yozlaşır mıydı?
Arvâsî bir dünya. Okunmaz; önce tahlil, sonra hazmedilir. Eserleri, büyük bir tablonun küçük parçacıkları. Devâsâ bir kitabın bölümleri. Bir çığır.
Medeniyetimizin irfan sarayına geldiğinizde, kapıda ilk karşılayan Arvâsî hoca olacaktır.
Üstat; dâvâ koşusunda, elimize bir bayrak sıkıştırdı. Fikriyatının her sayfasında, ileriye taşınmak üzere açık bırakılan pencereler bırakmış.
Seyyid Ahmet Arvâsî adını duyduğunda mahcubiyetten boynu bükülmeyen, bizden değildir.