Hafta sonu 16 yıl önce Tekirdağ’da yurtta beraber kaldığımız arkadaşlarımızla İstanbul’da bir toplantıda buluştuk. Yıllar sonra bir araya gelmenin heyecanı içinde eski günleri, tabii aramızdan ayrılanları da rahmetle andık.
Toplantı sonrası İstanbul’un tarihi yerlerini gezmeye vaktimiz oldu. Gezimizin en ilginç yeri uzun yıllar İstanbul’da yaşamama rağmen gidemediğimiz, bozasıyla ünlü ve semtine adını veren Ebül Vefa Hazretlerinin burada bulunan türbesini ziyaret ettik.
Okuduğumuz dualar sonrası duvardaki levha gözüme ilişti. Yüzyıllar öncesi yaşananlar bu günlere ilk mesajı veriyor, türbedarın çıkmadan anlattıklarıyla da ikinci mesajı almış oluyorduk.
Ebül Vefa Hazretleri kimdi? Ne zaman yaşadı ve neler yaptı ki koca semte adını verdi?
Bundan sonrasını duvarda ki levhadan ve türbedardan öğrenelim.
Duvarındaki levhada şöyle yazar: “Ebül Vefa Hazretleri, hayatında hiçbir ihtiras koşmamış, siyaset ve hükümet işlerine asla karışmamış ve İstanbul’da yaşadığı sırada sadece halvethanesinde riyazet ve ibadetle geçirmiştir.”
Türbedarın anlattıklarına gelince, ilk önce Fatih Sultan Mehmet çağırır, gitmeyince kendi gelir Ebül Vefa Hazretleri’ne ama geldiğinde çıkmaz. Biri içeride diğeri dışarıda gözyaşlarına hâkim olmazlar ama yapacak bir şey yoktur.
Fatih ağlayarak:
– “Çağ açtık, çağ kapadık ama bir gönül kapısını açamadık” der.
Talebelerden biri şeyhin üzüldüğü fark eder ve sorar:
-“İpsizi, sapsızı, katili kabul ediyorsun ama Peygamber tarafından müjdelenmiş cihan padişahını kabul etmiyorsun ve üzülüp ağlıyorsun” diye sorar. Hocasına aldığı cevap manidardır.
Ebül Vefa Hazretleri cevaben:
– “Eğer biz onu kabul etmiyorsak sebebi var. Eğer biz onu kabul edersek bu aşkı tadarsa padişahlığı bırakır. O zaman ümmet, millet ve ordu zarar görür. O kendi işine baksın biz dua ordusu olarak onun arkasındayız. Bize padişah değil mürid lazım” der.
Bir, iki derken üçüncü kez geldiğinde yine almaz hazret. Fatih çaresiz en azından “Cenaze namazımı kıldırsın” diyerek vasiyet eder ve ayrılır. Yıllar geçse de Fatih Sultan Mehmet ve II. Beyazıd ziyareti hiç gerçekleşmemiş, sadece Koca Fatih’in cenaze namazını kıldırırken II. Beyazıd bir kere görebilmiştir.
Sonrasında II.Beyazıd’ın kızının nikahı için gönderdiği 40 bin akçeyi de kabul etmeyip, ihtiyacı olduğunu bildiği Konyevi Hazretleri’ne gönderen Ebul Vefa Hazretleri dünya ve dünya ehli insanlarla hiç muhatap olmuyor. Ömrünün sonuna kadar fakirlere yardım, çilehanesinde ibadet ederek geçiriyor.
Şimdi yaşananlara bakınca daha iyi anlıyoruz ki, Cumhurbaşkanı’na bir değil bin vefa lazım!