Putlara perestiş edenler, “Put sadece görünen bir cisimden ibaret değildir, arkasında yatan derin bir mana vardır” derler. Puta değil, putun arkasındaki manevi güce taptıklarını söylerler.
Çin’in Guangzhu şehrinde bir putperest Hintliyle tanışmıştım. Çin’in ihracattaki başarısını şu şekilde hulasa etmişti: “Çin, Hindistan için öyle büyük bir ithalat kaynağı oldu ki; artık Tanrılarımızı bile Çin’den ithal eder olduk…” Bu ifade, putların arkasında var olduğuna inanılan mânâdan ziyade, işin maddî ve cismanî tarafını son derece sade bir dille ortaya koymuştu.
Hintli arkadaşın söylediklerini duyunca, bir an için kendimi Hindistan’da yaşayan Müslümanların yerine koydum ve irkildim: Sizinle vatandaş olanların Çin’den ithal edilmiş bazı heykellerin önünde saygıyla eğildiklerini, hürmet ettiklerini, putların şan ve itibarını korumak için toplumun her alanını kapsamlı kurallarla donattıklarını görmek ne kadar boğucu bir ortam olsa gerek.
Hani, Necip Fazıl gibi “Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak” diyesiniz gelir, ama gık diyemezsiniz. Eğer mevzubahis olan sadece siyasi, tarihi, milli… ve kısacası dünyevi bir konu olsa “fikir hürriyeti” kapsamında fikirlerinizi rahatlıkla dile getirebilirsiniz. Ama durum hiç de öyle değil. Kesinlikle eleştiremezsiniz, zira ortada ilahlık, kutsallık ve manevi bir vaziyet var.
Mesele karşı inanıştakilere saygı çerçevesinde değerlendirilse problem değil. Ama Hindistan’da yaşayan ve putperest olmayanlar ülkedeki putlara çoğu zaman usulen de olsa saygılıymış gibi yapmak zorunda kalıyorlar. Aksi halde, kavga, dayak, şiddet, zulüm, fitne ve fesat… Varın siz düşünün işin ne kadar vahim bir vaziyet olduğunu. Haberlerden izlemişsinizdir bu minval üzere patlak veren şiddet hadiselerini.
Bir de deniliyor ki Hindistan’da demokrasi var. Sadece siyasi partiler, meclis ve seçimlerle demokrasi olsaydı, her şey güllük gülistanlık olurdu. Dışarıdan bakılınca herkes kanunlar önünde eşitmiş gibi görülüyor. Fakat gelin görün ki, ülkenin her tarafına yerleştirilen heykeller 1984 romanındaki “Büyük Birader” misali gözlerini dikmiş haşin haşin bakıyor size. Adına mahalle baskısı mı dersiniz, psikolojik şiddet mi dersiniz o sizin tercihinize kalmış bir şey.
Allah Hindistan’daki Müslümanlara kolaylık versin. Gerçekten kolay değil. Çocukları, okullarda putlar için yakılan tütsüleri koklayarak büyümek zorunda kalıyor. Hayatın her alanında heykelciklerin nezareti altında yaşıyorlar. İnsan boğulacak gibi hisseder kendini.
Biz kendi halimize şükredelim. Çok şükür bizim buralarda ne tütsü yakılıyor, ne de boynunda çiçeklerden gerdanlıklar takılmış “Çin Malı” tanrıcıklar var. Demokrasi ve ifade özgürlüğünün memleketinde yaşıyoruz. Pardon, az daha “laik, sosyal ve hukuk devleti” kelimelerini dile getirmeyi unutuyordum.