Cuma gecesi Paris’i kana bulayan terör saldırılarının önemli sonuçları olacağını biliyoruz. Birisinin herkes için değişim olacağı açık. Sadece Fransız halkı ve hükümetinden söz etmiyoruz. Yurttaşlarının yaşama hakkına, siyasal sistemine ve değerlerine önem veren tüm ülkeler konuya odaklanacaklardır.
Önleme, koruma, takip ve karşılık verme başlıklarından oluşan yeni bir terörle mücadele stratejisi belirledi.
Değişimi bir zorunluluk olarak gören ve sürekliliğine inanan ABD, 11 Eylül terör saldırısının ardından tüm devlet kurumlarını masaya yatırdı. Güvenlik ve istihbarat sistemini hallaç pamuğu gibi attı. Ardından da yasalar, görevler, kurumlar arası işbirliği, kapasite ve örgütlenme modeli kökten değiştirildi. En önemlisi ise zihniyet değişikliğiydi. Bütün bu çabalara rağmen hiç kimse teröre karşı ‘yüzde yüz güvenlik’ garantisi veremiyor.
Adil bir ortam
Aynı dönemde Avrupa Birliği de benzer bir yol izledi. Önleme, koruma, takip ve karşılık verme başlıklarından oluşan yeni bir terörle mücadele stratejisi belirledi. Buna göre, insan haklarına saygı göstererek terörle küresel mücadele edilecek, Avrupa daha güvenli hale gelirken, yurttaşlar özgür, adil ve güvenli bir ortamda yaşayacaktı. Paris saldırısı genelde AB’nin, özelde ise Fransa’nın terörle mücadele stratejisi ve kurumlarının işlevlerini yerine getiremediğini gösterdi. Bu çerçevede yeni bir değişim rüzgârının esmesi kaçınılmaz görünüyor.
‘Amorf bir tehdit’
Bu gelişmelerden Türkiye’nin de önemli dersler çıkartması gerekir. Üstelik aynı zaman diliminde, farklı karakterde birden fazla terör örgütüyle baş etmeye çalışan bir ülkeden söz ediyoruz.
PKK gibi, halk tabanlı ve melez stratejiler uygulayan, toprak isteyen bir terör örgütünün yanı sıra, DHKP/C gibi geleneksel, IŞİD gibi dini referanslı ‘amorf bir tehditten’ söz ediyoruz.
IŞİD’in stratejik aklı ve çıkarları, bir dönem, Türkiye’yi hedefe koymamayı gerektirdi. Kobani sonrasında ise IŞİD, PKK ile savaşını Türkiye içlerine taşıdı. Çeşitli terör eylemleri gerçekleştirdi. Bütün bunlar sorunun karakterinin hızla değiştiğinin ilk işaretleriydi.
‘Devlet ile savaş’
Türkiye’nin, ABD’ye, İncirlik üssünü açması, IŞİD’le mücadele stratejisindeki değişimin sahadaki en önemli göstergesi oldu. Polis ve jandarmanın IŞİD militanlarına karşı yürüttüğü operasyonlar ise karşılaşmayı yeni bir safhaya taşıdı.
Önümüzdeki günlerde, Suriye ve Irak’ta, IŞİD üzerindeki askeri baskılar artacaktır. Bu gelişmeler ışığında IŞİD’in Türkiye stratejisinin değişmesi kaçınılmazdır. IŞİD, şimdiye kadar, Türkiye topraklarında PKK ile savaşı öncelerken bundan böyle ‘devlet ile savaş’ noktasına taşıması mümkündür.
Böylesine geniş bir yelpazede, farklı karakterdeki tehditlerle mücadele etmek zorunda olan Türkiye’nin önceliği, değişen koşullara cevap verecek adaptasyonu sağlamak, öğrenen kurumlar inşa etmek olmalı.