CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun uzak bir ülkenin siyasi lideri gibi “Gelişmeleri dikkat ve kaygıyla izliyorum” demekle yetinmesinin de, Kemalist tornadan geçmiş Nasuh Mahruki gibi ünlü bir dağcının “Sevgili Putin, sizden ricam bu saldırının bedelini dost ülke Türkiye’ye ve Türk milletine değil, bunu planlayan AKP’ye ödetmenizdir” diye yazmasındaki zihinsel çöküşün de bir tarihsel geçmişi var. Mesele, sadece Mahruki’nin dağların zirvelerine çıktığında oksijensiz kalıp beyin fonksiyonlarını yitirmesi olarak açıklanamaz.
Çünkü tarihi bir kenara bırakıp bugünü değerlendirmek tek başına mümkün değil.
İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına yaklaşılıyor. Naziler uçsuz bucaksız Sovyet topraklarından çekilmekte. Nazilerle ve Hitler’le iş tuttuktan sonra durum tersine dönünce çark eden İsmet İnönü diktası devam etmekte o sırada.
Rusya, savaş sona ererken, işgal edilen ülkelerini kurtarmak için mücadele eden bağımsızlık savaşçılarını yok etmek için silindir gibi ezip geçiyor. Direnen insanlar katlediliyor. Azerbaycanlı Türk aydınlar Rusların işgal ettiği ülkelerinden kaçmak zorunda kaldıklarında ilk sığındıkları yer de Türkiye’ydi. Aras nehri üzerindeki Boraltan Köprüsü’nden geçip Iğdır’daki sınır karakoluna sığınan 146 Azerbaycanlı Türk aydın Rus mezaliminden kurtulduklarını sanıyorlardı. Sovyet hükümeti Ankara’yı hemen arayarak “Kaçanlar suçlulardır ve bize iade etmek zorundasınız” dedi. Iğdır karakol yetkilileri durumu bildirmek için Ankara’yı aradıklarında aldıkları cevap netti:
“Rusya’ya iade edin!”
Askerler inanamadı ama cevap aynıydı.
146 Azerbaycanlı Türk, onları emirle veren Türk askerlerinin gözleri önünde kurşuna dizildi.
Karakol komutanı genç subayın üzüntüden intihar ettiği söylenir.
Azerbaycanlı tutsak Türk aydınların kurşuna dizilmeden önce söyledikleri ağıt da o günlerden bugünlere kaldı:
Boraltan bir köprü, aşar geçer Aras’ı,
Yuğsan Aras suyuyla, çıkmaz yüzün karası.
Düşman bekler karşıda, önüne kattı beni,
Can alınan çarşıda, kardeşim sattı beni.
Dönüp seslendim geri, merhametsiz birine,
Beni siz vursaydınız, şu gâvurun yerine.
Bu acı hatırayı yeniden yazmamın nedeni hep aynı. Yazar dostumuz Kube Nurhan Fidan’ın dediği gibi Türk tarihinin son üç yüz yılı Rusya ile yapılan savaşların kronolojisinden ibaret. Ve bu ülkenin sakinlerinin tamamı Rusya tarafından mağdur edilmiş insanların torunları. Memleketteki Rumelililerin, Kafkasyalıların, Revanlıların, Ahıskalıların ve Kırımlıların vatanlarını kaybetmelerinin sebebidir Rusya. Türkiye’de üç beş kuşak önce Rus kurşununun değmediği aile hemen hemen yoktur.
Ancak bu tarihsel gerçekliği unutup inkâr edenler geleceklerine de ihanet ediyor Nasuh Mahruki, Kemal Kılıçdaroğlu, Selahattin Demirtaş, İdris Baluken gibi, Hürriyet, Sözcü ve Cumhuriyet gazeteleri gibi…
Azerbaycan’ın millî şairi Almas Yıldırım’ın Boraltan Köprüsü üzerine kaleme aldığı dizeler tam da onların hikâyesini anlatıyor.
Kardeş deyip dara düşsem, sığınsam,
Şimden geru bu bana bir dert olur.
Ben ne diyem bu vefasız dağlara,
Öz kardaşı dönek olan ağlara!
Ruhunu o kadar çok sattın ki artık kimse almıyor
HDP’de de aynı Kemalizmin ayak seslerini işitiyoruz.
Yemin sırasındaki Leyla Zana’nın tavrı nedense HDP’lilerin ayarını bozdu.
Önce Figen Yüksekdağ yemin metninde Türklük sorunu algılamadığını söyledi.
Ardından HDP’nin İzmir milletvekili Müslüm Doğan alenen Leyla Zana’yı eleştirerek “Yemin gündem olmamalı ve tartışılmamalıydı. Bence de doğru değil yemin etmemek. Demokratik parlamenter sistem içerisindeki o yemin anayasal bir gereklilik” dedi.
HDP içindeki Beyaz Türk-PKK-Alevi-Türk sosyalisti ittifakını temsil eden isimlerin ortak paydası Kemalizm. Amaçları Kürtlere rağmen Kürtlerin hakkını savunuyormuş gibi yapıp onlar üzerinden AK Parti’yi yıkmak. Buna paralel örgütün istihbâri ve ahlâksız desteği de eklenince her şey olup bitecek sandılar ama olmadı. Leyla Zana’ya oyunu bozduğu ve gündemi Kürtlerin haklarıyla meşgul ediyor diye kızdılar.
Zana’ya “gündemi değiştirdi” diye çemkirenler doğal olarak eski sazlı sözlü ekran havalarını arıyorlar.
Gündemin eski tadı yok, doğru.
Selahattin Demirtaş da kırık camını “tavaf” ettiği “Türkiye Türklerindir” gazetesinden yeterli alakayı görememekten şikâyetçi.
“Masum PKK’lılar” eskisi gibi “barış savaşçısı” diye takdim edilmiyor.
Nusaybin’deki, Cizre’deki hendekler, patlatılan bombalar kutsanmıyor.
Öldürülen her PKK’lının ana kuzusu olduğu günler de geride kaldı.
Evet Selahattin bey, kullanıldınız ve kirli bir mendil gibi atıldınız. YPG ile birlikte sırtınızı dayadığınız Doğan Medya bile sizin gündeminizle ilgilenmiyor.
Çünkü Selahattin Demirtaş, ruhunu o kadar çok sattın ki artık kimse almıyor.