Nefes nefes çıkan, sîneden safran;
Ömrümü mühürle, dağladı gitti.
Damla damla sızan, gönülden katran;
Ufkumda nur oldu, çağladı gitti.
Benliğim bir mumdur, sırlar hemdemi!
Şimşek kadar üryan, saklar mahremi!
İhramı ateştir, yakar merhemi!
Yanıp buhar olup, kaynadı gitti.
Hayat bir kıvılcım, fırsat bulunmaz.
Av dolu her yanım, tuzak bulunmaz.
Gölge nasıl seyyâd, bilen bulunmaz:
Hasretten yerlere, serildi gitti.
Nefes kervan oldu; yük, ibret dolu!
Yaşlar revan oldu; ah, işret dolu!
Koyun kurban oldu; göz, hayret dolu!
Kanlar kime hasret, döküldü gitti?
Dersimin kitabı, hâmûş dudaklar!
Duyulmamış sözler, duydu kulaklar!
İzimi sürerken, bîtap kanatlar;
Çıktı bu âlemden; kayboldu gitti.
Nefes bir Semender, çatıktır kaşı!
Havadan kâfile, vahşettir başı!
Tohum mu, tabut mu; dikildi taşı:
Ömür tarlasına, saçıldı gitti.
Nefes tutuşmadan, körük yanmaz ki!
Zindan yıkılmadan, zincir kopmaz ki!
Gece can vermeden, güneş görmez ki!
Girdaplar akışı, döndürdü gitti.
Bölük bölük nefes, coşup çıkmakta.
Bir ömürdür gönül, adım saymakta.
“Nedir serencamı”, bülbül sormakta:
“Güller gonca gonca, açıldı gitti”!
Nakışlar alnımda, kesret çatlağı.
Son nefes dudakta, hayret parmağı.
Ankânın uzleti, şöhret sancağı.
Adımız nâmından, sıyrıldı gitti.
Sırtına nefesin, bindik bakalım.
Endam kametini, büktük bakalım.
Kambur köprüsünü, kurduk bakalım.
Bu tümsekten yıllar, süzüldü gitti.
Evham perdesinden, gidip söktüğüm;
İki çift söz vardı; boğazda düğüm.
Vardım bir yere ki; dilim kördüğüm;
Haber habersizce, duyuldu gitti.
Kınalı kuzuyu, süsleyen kimdir?
Bende bir başka ben, besleyen kimdir?
Bedeni ney gibi, üfleyen kimdir?
Bir nidâ duyuldu, kavurdu gitti.
Goncalar yakayı, yırtıp gittiler.
Bülbüller çığlığı basıp gittiler.
Kafesler kuşları, salıp gittiler.
Tesbih tesbih nefes, çekildi gitti.
İçilmeden sarhoş, olunmaz deme.
Nâleysen kafesten, çıkılmaz deme.
Görmeden bu yoldan, yürünmez deme.
Nasıl göz yumanlar, atladı gitti?
Kanımda kına var, kimin elinde?
Kafamda kepçe var, kimin elinde?
Ruhumda kadeh var, kimin elinde?
Perde arkasından, güldürdü gitti.
Ömür emellerden, isyana geldi.
Eteği yaşlardan, ihsana geldi.
Dehşet ayıplardan, figana geldi
Utancından hayâ, hıçkırdı gitti.
Sahiller Leyla’dır; dalgalar Mecnun.
Limanlar sevdadır, deryalar cünun.
Ayrılmak muhaldir, koymuşlar kanun.
Bin defa anlattım, unuttu gitti.
Gönül bir misine, nefes oltası.
Ömür bir terleme, kuru ortası.
Akıl bir virane, meçhul rotası.
Aşka tutunanlar, kurtuldu gitti.
Gözün yakasını, kirpik dikmedi.
Yaştaki akışı, girdap örtmedi.
Sessizlik yaşları, pinhan etmedi:
Yüzümdeki nemden, anladı gitti.
Hayat suda nakış, nefes izidir.
Nefes giden ömür, abes izidir.
Abes mezar taşı, kafes izidir.
Kafesi kıranlar, defnoldu gitti.
Kervancı elinde; bir çan, nefesler.
“Gitme vakti” diyen; figân, nefesler.
İkamet ne mümkün, revân, nefesler.
Terazi omuza, kurdurdu gitti.
Yaşlardan bir ömür, cevher bekledik.
Nâleden bir ömür, eser bekledik.
Yusuf’tan bir ömür, haber bekledik.
Kuyudan nefesler, tırmandı gitti.
Havadan ördüğüm, bir ağdır nefes.
Yaydan fırlattığım, bir oktur nefes.
Gönülden çektiğim, bir âhtır nefes.
Maşuka varmaya, ayrıldı gitti.
Adem diyarında, yol tutmak zordur.
Cebi yok kefende, mal tutmak zordur.
Delikli elekte, su tutmak zordur.
Günler buhar oldu, damladı gitti.
Ömrümün duası, eller misali;
Derdimin kokusu, güller misali;
Gözyaşı ordusu, seller misali;
Yanaktan süzüldü, kabardı gitti.
Batması mukadder, güneştir hayat.
Dönmesi mukadder, serkeştir hayat.
Sönmesi mukadder, ateştir hayat.
Kıvılcımlar saçtı, parladı gitti.
Bu çamur hapisten, kaçmak ne mümkün!
Bu delikli neyden, çıkmak ne mümkün!
Bu güzel dünyadan, gitmek ne mümkün!
Gidenler ardına, bakmadı gitti.
Mecalim haddime, iftira etmez:
Takatim halimi, müdara etmez.
Bu âlemi bilen, macera etmez.
Himmetim üstünden, atladı gitti.
Keman dek eğilmez, mihrapta kaşlar.
Beynim dek erimez, volkanda taşlar.
Elmas dek işlemez, kalbime yaşlar.
Bu zehri içenler, ayıldı gitti.
Deşmedi Ferhad’ın, kürek kepçesi.
Açmadı Serâzât, titrek pençesi.
Geçmedi aşkında, yürek akçesi.
Yoksa çok bu pazar, kuruldu gitti.