Batı’da barışcı, Doğu’da savaşçı olan Amerika, Avrupa ülkelerini de yedeğine alarak, bütün Araplarla Güney, Türklerle Orta, Tatarlarla Kuzey Avrupa’nın bilinç altına yerleşen İslam korkusu, Yirmibirinci yüzyılda Amerika’da bilinç üstüne çıktı. Elli yılı aşkın bir süre, Ortadoğu’nun kan gölü Filistin’de, Araplarla savaşan terör devleti İsrail, terörü Ortadoğu’dan, bütün dünyaya ihraç etti. Terörün doğurduğu terör, Ortadoğu’yu ateş topuna dönüştürdü.
Seküler Batı dünyasının, sürekli yeni boyutlar kazanan İslam korkusuyla, Ortadoğu ülkelerindeki dayatmacı yönetimleri desteklemesi, Ortadoğu ülkelerindeki dayatmacı yönetimleri desteklemesi, Ortadoğu’daki barış hareketlerine, en yıkıcı darbeyi vurdu. Ortadoğu’da halka halka genişleyen iç savaş dalgalarından, şehirler en büyük zararı görürken, demokrasi hareketleri de, ölümcül yaralar aldı. Amerika’nın Avrupa’da barışsever, Asya’da savaşsever olması, dayatmacı yönetimleri güçlendirirken, demokratik gelişmelerin de hayat kaynaklarını kuruttu.
Dünyanın nükleer silahlı en güçlü ordusuna sahip Amerika’Idan barışın bekçiliğini, demokrasinin koryuculuğunu beklemek, barışı savaşa teslim etmektir. Vietnam, Irak ve Afganistan’da, Amerika’nın yaptığı gibi: Barışa savaş açılırsa, kazanan taraf, barış değil, savaş olur. Avrupa ülkelerinin, Birinci Dünya Savaşı’ndan bu yana, Ortadoğu’da başlattıkları her savaş, barış getirmediği gibi, daha büyük savaşlara yol açtı. Seküler dünya, barışın değil, savaşın havarisidir.
Güçlünün yanında olan, kutsal değerleri ayaklar altına alan, “Serbest Pazar Ekonomisi”ni “Etik Pazar Ekonomisi”ne dönüştürmeyen, Seküler Batı’nın, doğal kaynak zengini Ortadoğu’da barış ve demokrasi hareketlerini desteklemesi beklenmez. Büyük Ortadoğu’ya barış ve demokrasi, Paris, Londra ya da Washington‘dan ithal edilmez. Ortadoğu kendi barış ve demokrasini Ankara, Kahire ve Tahran‘da kendi kaynaklarına dayanarak, kendisi inşa edecektir.
Atlantik Okyanusu’nun iki yakasını tutan Batı’nın, İstanbul ve Kudüs’ü yakıp yıkan Haçlı seferleriyle, kaynaklarını yağmaladığı Latin Amerika’daki soykırımların, tarihin hafızasından silinmesi mümkün değildir. İbn Haldun‘un Mukaddime‘de, devletlerin yükseliş ve çöküşlerindeki aşamaları ayrıntılı olarak anlattığı “Tavırlar Teorisi”ninde vurguladığı gibi, Seküler Batı dünyası ekonomik ve askeri gücünün doğruğuna ulaştı. Nasıl insanların ölmeleri önlenemezse, devletlerin de yıkılmaları önlenemez.
Ortadoğu’da “tarihin sonu” değil, “Amerika’nın sonu” geldi. Dünyada yıkılmasaydı, Roma İmparatorluğu, İspanyol İmparatorluğu, Büyük Osmanlı Devleti, İngiliz İmparatorluğu, Sovyet İmparatorluğu yıkılmazdı. Afganistan Sovyet imparatorluğunun sonu olmuştu. Irak da Amerikan imparatorluğunun sonu olacaktır.
Amerika gibi bir toplum güç körlülüğüne düşer, gösteriş tüketimini kutsar, üretmeden tüketmeye başlar, yere düşerse, bir daha ayağa kalkamaz.
Kutsal değerlere savaş açan toplumlar, kutsadıkları gösteriş tüketimine teslim olmak zorunda kalırlar.
Savurganlığın tetiklediği dinamiklerin yıkamayacağı imparatorluk yoktur.
Amerika savurganlığın anavatanıdır.
Savaş ölümcül savurganlıktır.
Gelecek savaşsız barıştadır.