Rusya ile Ukrayna arasında önceki gece başlayan, çatışmaya kadar uzanan, Kerç Boğazı’nın denetimi üzerine çıkan kriz, sadece iki ülke arasında bir kriz değildir. Dünyanın yalnız bırakması durumunda Ukrayna’nın istilâsına kadar uzanacak bir durum, böyle küçük çatışmalarla bir anda başlayabilir.
Bu da Doğu ile Batı arasındaki güç mücadelesinin en önemli cephelerinden biridir. Ukrayna Batı’nın Doğu, Doğu’nun Batı sınırıdır, yeryüzünün çok önemli fay hatlarından biridir. Dolayısıyla Doğu-Batı güç hesaplaşmasının en keskin cephelerinden biri olacaktır, zaten de öyledir.
Kırım’dan Romanya’ya, Baltıklar’dan Akdeniz’e hiçbir kriz yerel değildir!
Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi, dünyanın bunu kabul etmemesi, Karadeniz üzerinde yürütülen güç mücadeleleri, ABD/NATO ve AB ile Rusya arasında Baltıklardan Doğu Avrupa’ya ve Akdeniz’e kadar uzanan hesaplaşma, yine ABD ve NATO’nun Polonya’dan Romanya ve Bulgaristan’a kadar yaptığı askeri yığınak, Avrupa ordusu tartışmaları, merkezi güçler arasındaki keskin, şimdilik dolaylı, hesaplaşmaların görüntüleridir.
Kırım’dan Ukrayna’ya, Romanya ve Bulgaristan’a kadar Kuzey ve Batı Karadeniz üzerindeki stres her geçen gün daha da artacaktır. Ortadoğu’da olduğu gibi burada da çatışma ve krizler hiçbir şekilde yerel değildir. Yerel anlaşmazlıklar üzerine biçimlendirilmiş küresel ölçekte çatışmalardır.
Bunun bir adım sonrası, şimdilik sakin görünen Doğu Karadeniz olacaktır. Bugün Doğu Akdeniz nasıl büyük ölçekli güç mücadelelerine sahne oluyorsa, bir süre sonra benzer bir mücadele Doğu Karadeniz’de de başlayacaktır.
Türkiye D. Akdeniz’de gücün merkezine müdahale ediyor..
Benzer örneklere devam edelim:
Doğu Akdeniz’de, İsrail ve Kıbrıs Rum Kesimi ile Yunanistan’ın başını çektiği, İtalya ve bazı Arap ülkelerinin de katıldığı yeni enerji denklemi kurma çabası, buna bağlı olarak Doğu Akdeniz’in dünyanın en güçlü donanmalarının yığınağı haline gelmesi Karadeniz’de yaşanandan onlarca kat tehlikeli bir krizin habercisidir.
Türkiye’nin Barbaros Hayrettin Paşa ve Oruç Reis gemileriyle başlattığı sismik araştırma ve sondaj çalışmaları, bu paralelde Türkiye donanmasının Akdeniz’de aldığı pozisyon, yeni enerji denkleminin merkezinde yer alma, büyük güç mücadelesinin ana eksenine müdahale girişimidir.
Akdeniz’den Hazar’a ulaşma ve “Büyük Güçler Çatışması”
Suriye savaşı tamamen Doğu Akdeniz savaşıdır. Bu savaşın çıkarılması, bugünlere taşınma şekli, İran’dan Akdeniz’e bir koridor inşa etme, Doğu Akdeniz’den ve Suriye üzerinden Hazar’a kadar bir yol bulma hesabıdır. ABD ve İsrail’in, PKK ve DEAŞ üzerinden Türkiye’nin güneyini çevreleme hesabı, bir kuşatma harekâtıdır, Akdeniz’den İran ve Hazar’a harita çalışmasıdır.
Yine S. Arabistan, İsrail, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) üzerinden kurulan “ABD-İsrail Ekseni”, Karadeniz’den Doğu Akdeniz’e, Baltıklardan Suriye’ye, Basra Körfezi’nden Kızıldeniz’e uzanan, Türkiye’nin tam merkezinde yer aldığı “Büyük Güçler Çatışması”nın parçasıdır. Cemal Kaşıkçı cinayeti üzerinden asıl tartışma konumuz doğrudan Türkiye’yi hedef alan işte bu yeni güç yapılanmasıdır. Suudi ve BAE’li iki veliaht üzerinden bölgeye servis edilen bir yeni cephe inşasıdır.
1974’teki Kıbrıs harekâtı, KKTC’nin jeopolitik değeri: Bazı şeyler sonra anlaşılır..
Dikkat ederseniz, bütün bu çatışma alanlarının tamamı Türkiye’nin çevresindir. Karadeniz, Türkiye’nin kuzeyidir ve önümüzdeki dönemde çok daha sıcak tartışma ve restleşmelere sahne olacaktır. D. Akdeniz Türkiye’nin güneydoğusudur. Dünyanın en büyük askeri yığınağının yapıldığı bu bölgede olan her şey, ülkemizin güvenliğinin birinci derecede önceliğidir.
Doğu Akdeniz’deki gerilim Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ve zamanla Ege Denizi’ni de içine alacaktır. 1974 Kıbrıs müdahalesi ve KKTC’nin jeopolitik değeri işte şimdi önümüzdedir.
Batı kapılarını kapatma, Doğu’da terörle vurma
Romanya ve Bulgaristan’a yapılan ABD yığınağı Türkiye için, geleceği için tehdittir. Suriye’nin kuzeyindeki koridor ülkemizi kuşatma amaçlıdır ve açık edilmemiş savaş ilanıdır. Bu yığınaklar da Türkiye için Batı kapılarını kapatma amaçlıdır.
Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyinden Güneydoğu’ya ve Karadeniz’e doğru uzanan terör dalgası tamamen bu küresel çatışmanın parçasıdır, Türkiye’yi içeride boğma hesabıdır. 15 Temmuz müdahalesi de, Gezi terörü de bu amaçla planlanıp uygulanmış bir içeriden çökertme girişimidir.
Bir harita alıp masaya koyun: Türkiye’nin etrafı yangın yeri
Basra Körfezi-Kızıldeniz arasındaki bütün ülkeleri savaşa sürükleyecek olan, birkaç yıl içinde patlamasından endişe duyulan planlama ve hazırlık Müslümanların iki kutsal şehrini hedef almaktadır ve doğrudan Türkiye’yi ilgilendirmektedir.
Ülkemiz böyle bir krize müdahale etmekten çekinmeyecektir, böyle bir tarihsel ve dini sorumluluğu vardır. Suriye’nin kuzeyinden kuşatma planının bir ayağı da Türkiye’nin bölge ile ilişkisini kesip bu müdahaleyi engelleme çabasıdır.
Coğrafyamızı en geniş haliyle gösteren bir harita alıp, çatışma ve kriz noktalarını işaretleyin. Yeryüzünün en sancılı, en kaotik çatışma ve kriz alanlarının Türkiye’nin yakın çevresinde olduğunu, adeta dört bir yanımızda olduğunu göreceksiniz. Bu kadar büyük kriz alanlarıyla uğraşmak zorunda olan, baş etmek zorunda olan bir ülkeyiz.
Düşmanın biri gidiyor diğeri geliyor, ihanetin biri bitiyor diğeri başlıyor..
Çok zor bir coğrafyada, çok zor yönetilen bir ülkede, ihanetin en fazla olduğu coğrafya ve ülkede yaşıyoruz ve bu ülkeyi ayakta tutmaya, daha da güçlendirmeye çalışıyoruz. Bu ateş çemberinin ortasında bir istikrar adası, güç ve özgürlük adası olarak dimdik durmaya çalışıyoruz. Düşmanların biri yeniliyor diğeri sahneye geçiyor. İhanet edenlerin biri tasfiye ediliyor diğeri ikame ediliyor.
Türkiye’nin güçlü olma, güce yatırım yapma, devlet iktidar alanını ve toplumsal dayanışmasını güçlendirme dışında hiçbir seçeneği yok. Türkiye’nin çevresinde ve içerideki ihanet ve tehditlere karşı “Acımasız Direniş” dışında hiçbir seçeneği yok.
Soros’un para trafiğini kim yönetti? 15 Temmuz’u kimler finanse etti?
İki veliaht bugün kimleri fonluyor?
Türkiye’nin savunma kalkanlarını güçlendirme, “iç işgalciler”i etkisizleştirme dışında hiçbir seçeneği yok. Türkiye’nin hala AB söylemleri pazarlayıp “Türkiye’de toplumsal ayrışma” edebiyatı yapan yabancı “aydın” kimliklerine kulak kabartma lüksü yok.
Gezi olayları için Soros’tan ülkemize akıtılan paranın trafiğine ilişkin ipuçları ortaya çıkmaya başladı. 15 Temmuz’u kimler finanse etti? Terörü kimler finanse ediyor? Bugünlerde örtülü müdahale için çalışanlar içeride kimleri fonluyor? Veliaht Muhammed bin Selman ve Muhammed bin Zaid üzerinden kimlere dolaylı para aktarılıyor ve nelerin hazırlıkları yapılıyor? Türkiye’nin bu içeriden operasyonculara artık tahammülü yok.
“Masum muhalefet” ve “hakkı söyleme”: Yoksa bu da yeni bir müdahale mi?
Coğrafyanın bekasının tartışıldığı bir dönemde, küçük hesaplarla, çıkar kavgalarıyla, bir yerlerin servisçilerinin “demokratik muhalefet” adı altında yürüttüğü örtülü operasyonlarla, AK Partili görünüp, içeriden “hakkı söyleme” görüntüsü altında sinsi senaryolarda rol alanlarla vakit geçirme lüksü yok.
Kırım’dan Suriye’ye, Doğu Akdeniz’den Yemen’e, enerji kavgasından askeri hazırlıklara, Basra Körfezi’nden Türkiye’deki iç operasyonlara kadar hiçbir şey yerel değildir, dar ölçekli değildir, her siyasi ajanda masum değildir, bazı “içeriden eleştiri”ler bir dış müdahale aparatıdır.
Sadece etrafınıza bakın. Her şeyi göreceksiniz!
Bu yüzden Türkiye hep teyakkuz halinde olacaktır, olmalıdır. Tarihin öyle bir kırılma döneminde yaşıyoruz ki, bazı uluslar kaybolup gidecek bazıları yeniden yükselişe geçecektir. Bir sabah uyandığımızda Baltıklardan Karadeniz’e, Basra’dan Kızıldeniz’e onlarca ülkeyi birbiriyle savaşırken bulabiliriz. Bu, hiç olmadığı kadar muhtemeldir.
Öyleyse Türkiye, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük mücadelesini vermektedir. Bu mücadeleyi sulandıracak, bulandıracak, zayıflatacak her girişim tehdittir. Yüz yıl sonra, yeniden yükselişe geçme dışında seçeneğimiz olmadığı gibi, bu mücadeleye omuz verme dışında hiçbir meşru zemin söz konusu değildir.
Sadece etrafınıza bakın yeter. Her şeyi göreceksiniz!
Ibrahim Karağül