27 Aralık 1936’da Hakkın Rahmetine kavuşan Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un tabutunun bir kış günü Küllük Kahvesi’nin orta yerine bırakılıp terk edildiğini biliyor muydunuz?..
Bundan tam 79 yıl önce İstiklal Marşı şairimize cenaze töreni bile çok görüldü,Cenazesiyle ilgilenmediler bile.Cenazesi 28 Aralık 1936’da şiddetli bir soğukta kaldırıldı.Cenazeyi taşıyan otomobili Beyazıt Cami’nde üniversite öğrencileri karşılar.Tabutun örtüsüz olduğunu görünce sağa sola koşup Türk bayrağı bulurlar, tabutun üstüne örterler. Bunun üzerine de Kabe örtüsü konur. Ölüm haberini okuyan dostları,Öğretim üyeleri,Şairler,Edebiyatçılar,Üniversite ve diğer okulların öğrencilerinden gelenler tabutun etrafını çevirirler. Namaz kılındıktan sonra gençler tabutu elleri üzerine alırlar, iki genç tabutun önünde Edebiyat Fakültesinin çelengini taşır.
Ibrahim Alaaddin Gövsa, Mehmet Akif’e karşı ilgi gösterilmeyişinden yakınır ve gençlerin cenaze törenindeki ilgisini över.
Dr. Ihsan Unaner de Mehmet Akif’e karşı ilgisizlikten yakınır;
“Çıplak tahtaları bir vefasızlık şahidi gibi sırıtan bir tabutu,Mehmet Akif’in cenazesi diye musallaya götürdük. Namaz kılınmış ve cenaze harekete hazırlanmıştı. Çelenklere göz gezdirdim. Edebiyat fakültesinin ki gözüme ilişti. Aradım: diğer fakülteler galiba göndermemişlerdi. Cenaze kendisini seven birkaç yüz gencin elleri üstünde hareket etti. Onu, son vazifesine koşan bir gençlik kütlesinin hararetli kadirşinaslığından da mahrum etmek isteyen inat ve ısrar, nihayet mağlup olmuş ve mezarlığa bile otomobille göndermemişti. Bu hazin merasim içinde gözlerim,Resmi şahsiyetlerin siyah silindirlerini beyhude araştırdı.Şairin ebedi hürmetkarı olan bir kaç kıymetli edebiyatçıdan, birkaç yüz genç üniversiteliden maada kimse bulamadım.”
Mithat Cemal de oradadır. Bırakılan bir cenazede, kimseyi görmeyince bunun kimsesi olmayan bir cenaze sanır. Ancak üniversitedeki bazı öğrencilerin duyması üzerine büyük bir kalabalıkla cenazeye gelirler ve üstü açıldığında Kuntay, üzüntüyle bunun Mehmet Akif’e ait olduğunu öğrenmiş olur. Çok üzülür:
“Cenaze Beyazıt’tan kalkacak. Oraya gittim. Kimseler yok; bir cenazenin geleceği belli değil.Çok sonra birkaç kişi göründü biraz sonra çıplak bir tabut geldi. Bir fıkara cenazesi olmalı dedim. O anda Emin Efendi Lokantasının sahibi Mahir Usta, elinde bir bayrakla cenazeye koştu.Sebebini anlamadım.Yine o anda yüzlerce genç peydah oldu.Üniversitenin büyük sancağına çıplak tabutu sardılar. Ellerimi yüzüme kapadım. Cenazeyi tanımıştım.”
Milli Şairimize olan bu ilgisizliğin sebebi nedendi ?
Mehmet Doğan, üniversite idaresinin Ankara’dan aldığı talimat üzerine gençleri bu “Rejim muhalifi,Mürteci” Şairin cenazesine katılmamaları için uyardığını ileri sürüyor. “Bu cenaze, Cumhuriyet tarihinde maşeri,kendiliğinden bir protestonun dışa vurulduğu ilk hadise olmuştur”der.
Burhan Bozgeyik ise;
“Mehmet Akif vefat ettiğinde hiçbir resmi teşekkül,hiçbir resmi zevat en ufak alaka göstermemiştir. Merhumun tabutunu dört hamal getirip bir lokantanın önüne bırakmış. Bunu öğrenen gençlik Mehmet Akif’e sahip çıkıp onun tabutunu Kabe örtüsüne ve ay yıldızlı bayrağa sarmış ve eller üzerinde mezarlığa götürüp defnetmişlerdir. Gençliğin bu ilgisi Cumhurbaşkanı ve CHP Genel Başkanı olan M. Kemal’i kızdırmıştır. Bu tarihi bir gerçektir.”
Ilkadım Dergisi’nin 16 Aralık 1971 tarihli “Babıâlî’de Sabah”gazetesinden Dr. Neşet Adnan Zentürk:
“Atatürk cenazeye katılmamış, katılan gençleri de kınamıştır.Cenazenin kaldırılmasına üniversite gençliğinin öncülük etmesi Mustafa Kemal’i öfkelendirmişti. Cenazeden sonra İstanbul’a geldiği bir gün Pera Palas’ta Yüksek Ticaret Okulu’nun yıllık balosunda kendisine gösteri yapan ‘Yaşa Gâzi’ diye tezahürat yapan gençlere, ‘‘Ben size devrimlerimi emanet ettim. Siz ise benim devrimlerime karşı olan Mehmet Âkif’in cenazesini büyük törenle kaldırdınız’’ diye sitemde bulunur ve ağır konuşur.
Mehmet Akif’in Cenaze namazına bir Hukuk fakültesi öğrencisi iken katılan Prof. Dr. Sulhi Dönmezer, Tercüman gazetesinde “Akif’in Cenaze Töreni” başlıklı yazısında:
“…O zamanların ülkemizde egemen tek partinin otoriter düzeni içinde kimse idare ile çelişkiye düşmek istemediği için basında Mehmet Akif’in yurda dönüşü ve hastalığının seyri hakkında pek fazla haber yayınlanmazdı….
Bizler alana geldiğimizde, namaz saatinin yaklaşmış bulunmasına rağmen bir tabuta rastlamadık, hep birlikte bekliyoruz. Birden lokantanın ön kısmına bir cenaze otomobilinin geldiğini gördük, iki kişi üzerine örtü dahi konmamış bir tabutu indirdiler. Yoksul bir fakirin cenazesinin getirildiğini düşünerek bir kısım arkadaşlar yardıma teşebbüs ettiler. Fakat tabutun Mehmet Akife ait bulunduğu anlaşılınca bir anda yüzlerce genç ağlamaya başladı.Gençler hemen Emin Efendi Lokantasının bayrağını alarak tabutun üstüne örttüler. Sonra merhumun bir kısım arkadaşları gelmeye başladı ama ne vali, ne belediye reisi ve ne de tek partinin zimamdarlarından hiç kimse ortalarda yoktu.”
Cumhuriyet gazetesi yazarı Mustafa Ekmekçi, 23 Ekim 1985 tarihli yazısında, M. Âkif vefat ettiği sırada, hem Cumhurbaşkanı, hem de CHP Genel Başkanı olan Mustafa Kemal’in tavrını şu şekilde nakleder:
“… Cumartesi günkü ‘Arnavut Elçiliğinde…’ başlıklı ‘Ankara Notları’nda Mehmet Akif’e de değinmiş,Atatürk’ün onun cenazesiyle ilgilenmemesine karşılık, ondan bir süre sonra ölen Abdülhak Hamit için yaveriyle birlikte çiçek gönderdiğini yazmıştım. Bu konuyu kurcalamayı sürdürdüm, ilginç şeyler çıktı. Abdülkadir Karahan’ın bana anlattığına göre, Orhan Veli, cenazenin kaldırılacağı gün, Abdülkadir Karahan’a:
‘Âkifin cenazesini dört hamal getirmiş. Emin Efendi lokantasının önüne bırakmışlar. Bu nasıl olur?’ diye haber verir.
Abdülkadir Karahan kolları sıvar. Gidip Mehmet Akif’in cenazesini Türk bayrağına sararlar. Bir yandan da öğrencileri toplamağa girişirler. 300-400 öğrenci toplaşır. Tıp Fakültesinde öğrenci olan Fethi Tevetoğlu’nun da tıplı öğrencileri topladığını öğrenmiştim. Mezarı başında konuşan öğrencilerden biri de Fethi Tevetoğlu muydu?
Öğrencilerin, ‘İstiklal Marşı’ ozanı Mehmet Akif’in cenaze törenini böyle görkemli bir biçimde kaldırmaları bir açıdan kimine göre doğal karşılanabilir. Ancak yıllar, özellikle 1950’den sonra, Mehmet Akif’in adı gericilerin, sağcıların bayrak olarak kullanmak isteyecekleri bir ad olacak! Her fırsatta Mehmet Akif adı, bu açıdan yinelenecektir.
Cenazenin böyle kaldırılışına Mustafa Kemal çok üzülecek. Törenden sonra Istanbul’a geldiği bir gün Pera Palas’ta, Yüksek Ticaret Okulu’nun yıllık balosunda, kendisine gösteri yapan, ‘Yaşa Gazi’ diye bağıran gençlere:
“Ben size devrimleri emanet ettim. Siz ise, benim devrimlerime karşı olan Mehmet Akif’in cenazesini büyük törenle kaldırdınız” diye sitemde bulunur. Ağır konuşur!
Atatürk’ün yanında bulunan Ismail Müştak (Mayakon), Abdülkadir’in (Karahan) mezarı başında konuşma yaptığını söyleyince, Atatürk ‘Getirin onu buraya’ der.
Abdülkadir Karahan, bir arkadaşının haber vermesi üzerine kaçar. Savcı yardımcılarından Karaşıhlı Ahmet Bey’in evinde saklanır. Sonra,Emniyette Karahan’a, ‘Senin nene lazım Mehmet Akif’in mezarında konuşmak?’ diye çıkışırlar…
Burhan Bozgeyik, Mustafa Ekmekçi’nin bu yazısını okuduktan sonra, Fakülteden hocası olan Abdülkadir Karahan’la görüşmüş ve olup bitenleri bir kere de birinci ağızdan dinlemiş:
“Karahan, Ekmekçi’nin yazdıklarını tasdik etti. ‘Aynen vâki’ olduğunu söyledi.”
O tarihlerde Milli Türk Talebe Birliğinde görevli bulunan Prof. Dr. Abdülkadir Karahan “Akif’in Ebediyete Uğurlanışı ve Sonrası” başlıklı bir yazıda hatıralarını şöyle anlatır:
“…Milli Marşımızın eli öpülecek şairinin kabri başındaki hitabemin takdir yerine adeta tekdirle karşılanmak istenmesini, bugün bile, bir muamma gibi çözemediğimi de işaret etmek isterim. Çünkü üç gün sonra beni Yüksek Öğretmen Okulu’ndan Emniyet Müdürlüğü’ne istediler. Bir şube müdürü beni sorguya çekti. ‘Ne sıfatla, resmî makamların törene gerek görmediği bir şairin kabri başında konuşma yaptığımı’ sormuştu.”
Brüksel’de elçiyken içki sonrası bir kadına sarkıntılık ettiği için diplomat kartı yırtılan ve dayak yiyen, 1914-1922 yılları arasında Meclis-i Ayan üyeliği yapıp, İstanbul’dan dışarı çıkmayan, yani Millî Mücadele’ye katılmayan agnostik şair Abdülhak Hâmid’e Cumhuriyet’in ilanından sonra Mustafa Kemal, emekli aylığı bağlattırıp, öldüğünde devlet töreniyle defnedilmesini sağladığı halde, Millî Mücadele’ye katılan Mehmet Akif’in cenazesine sahip çıkmadığı gibi, İç İşleri Bakanı Şükrü Kaya’ya yayınlattırdığı resmî tâlimatla “Mehmet Akif’in cenazesinden uzak durulmasını…” emretmiştir.
Eminim, hala burada yazanlara inanmayanlarınız ve “Mustafa Kemal Atatürk böyle bir şey yapmaz, Mehmet Akif’i sever” vs. diyenleriniz vardır.
Peki gelsin o zaman hemen sorularımız!
Mustafa Kemal Atatürk,İstiklal Marşını yazan, üstelik Milli Mücadele’deki faaliyetleri ve vaazlarıyla halkı uyanışa çağıran Mehmet Akif hakkında bir tek kelime ile bahsetmiş midir?
Yada şöyle mi sormak lazım!
Muvazaalı konuşma diye Atatürkçülerin itiraz ettiği 1937’de Mecliste ki konuşmasında gökten indiği varsayılan Kitaplar diye bahseden,Devrimlerinde Laiklik olan birisi,İstiklal Marşını yazarken İlah-ı Kelimatullah’ı esas almış, İstiklal Marşını 571 hece 1453 harf ile yazan birisini sever mi?