Sosyo-kültürel tanımlamayla etnik kimlik, etkileşimlerinde belirgin olan kişi veya grupların ayırt edici özellikleriyle ilgilidir. Örneğin, fiziksel tip, din, dil, karakter, aidiyet duygusu, menşe ülke veya mesleki uzmanlık gibi unsurlar kimliği yansıtmaktadır. Bir ülkede farklı etnik kimlikler bir arada yaşayabilir. Ancak bu birliktelik zamanla bir asimilasyon kapsamına da girebilir. Asimilasyon, gruplar arasında doğrudan teması içeren dinamik bir süreç olarak tek yönlüdür. Dış grup tarafından içsel değişim ve kabullenme gerektirir. Yani değerler, kurallar, inanç ve düşünce şekli, egemen kültür ve ideoloji tarafından değişikliğe uğratılır. Çoğu zaman bu değişim, kişinin bulunduğu ülkede gerçek vatandaşlığa geçmesi için giriş kartı niteliği taşır. (Ben-Rafael, 1994, 15-17)
Bu çalışma, Falaşa (Beta Israel) etnik grubunun İsrail’deki durumunu incelemeyi amaçlamaktadır.
İsrail, “Ulusal Kimlik” biçimi içinde, çeşitli etnik kimliklerle var olan bir devlettir. Birçok ülkeden ve sosyo-kültürel çevreden gelen göçmen gruplardan oluşur. 1948 sonrası Aşkenazi (Avrupa kökenli), Sefarad (Afrika- Asya kökenli) ve Mizrahi (Kuzey Afrika kökenli) gruplar İsrail’e göç etti. Bu göçmen grupların her biri kendi özel kimliği ile İsrail’e geldiği için aralarında birtakım çatışmalar yaşandı. Özellikle Aşkenaz ve Sefarad Yahudiler arasında sosyo-ekonomik ve kültürel faktörlerden kaynaklanan ciddi bir bölünme meydana geldi. Yani Yahudiler arasındaki etnik gerilim, İsrail’in kurulmaya başladığı tarihten itibaren var oldu. O dönemlerde etnik köken, politik bir terimden ziyade kültürel terim olarak açıklandı. Özellikle 1960 ve 70’lerde her etnik grup veya kökenlerine göre mezhep, belirli kutlamaları kendi geleneksel müzik ve kıyafetleri içinde, kendi sinagoglarında, kendi dilleri ile kutlamaya başladı. Ancak bu etnik ayrılık daha sonraki yıllarda politikaya da taşındı. Örneğin Kuzey Afrika kökenli politikacılar tarafından 1981’de Tami Partisi adında bir parti kuruldu ve 81 seçimlerinde parlamentoda 3 koltuk kazandı. 1984 seçimlerinde Shas Partisi (Sefarad taraftarı) 5 koltuk kazandı. (J. Abbink, 1984-b, 6) Politikadaki etnisitenin varlığı, İsrail’deki etnik kutuplaşmayı göstermekteydi.
Esasında buna benzer fikirler daha 19. yüzyılda ortaya çıkmıştı. Dünyanın çeşitli yerlerinde kayıp Yahudi kabilelere ulaşıldığı iddia ediliyordu. Aslında kayıp kabileler gibi bir miti başlatan İncil’e dayanarak yorum yapan Evanjelist düşüncedir. (Parfitt, 2002, 3; Parfitt, 2005, 7.) Birçoğu, kayıp kabile olduğunu kanıtlayabilecek unsurlardan yoksun olmasına rağmen, (Parfitt, 2002, 1) kayıp kabile torunları olduğu iddia edilen bazı grupların İsrail’e göçmesi teşvik edildi. Bu etnik gruplardan biri de kayıp Dan Kabilesi’nden olduğu iddia edilen Etiyopya kökenli Falaşalar’dır.
Etnik Kültürel Farklılıklar ve Asimilasyon: Falaşa’dan Etiyopya Yahudileri’ne
Falaşalar, Kuzey Etiyopya kültürü içinde yaşayan etnik bir gruptur. Etiyopya toplumunda 14. yüzyıl öncesine kadar Falaşa varlığına dair bir kanıt yoktur. Falaşaların ayrı bir Yahudi grubu olarak var olduklarına dair kanıtın mevcut olduğu ilk tarihsel dönem, 15. yüzyılın başlarında Abyssinianus Kral İshaq (1413-1430) dönemi gösterilmektedir. (Quirin, 1988, 90; J. Abbink, 1984-b, 20) Etiyopya’da Yahudi etnik grubun varlığı için öne sürülen tezlerde, bir veya daha fazla eski Yahudi topluluğunun üyeleriyle iletişimin sonucu olarak ortaya çıktığı belirtilmektedir. İddiaya göre, kayıp Dan kabilesi torunları olduğu veya sonradan Hristiyanlığa geçen küçük bir Yahudi grubunun varlığı ile açıklanır. Ancak son araştırmalar, iki inanışa çok benzemediğini ortaya koydu. (S. Kaplan, 1993; Abbink, 1985) Asimilasyon, evlilikler, kültürel kaynaşma ve büyük dini ayaklanmaların Falaşaların ortaya çıkmasında rol oynadığı belirtilmektedir. Kültürel bir perspektiften bakıldığında Falaşaların 16. yüzyılda Etiyopya’da gerçekleşen süreçlerin ürünü olduğu söylenebilir. (S. Kaplan, 1993) J. Quirin, Falaşaların Etiyopya’da Falaşalar ile aynı bölgede yaşayan diğer bir yerel topluluk Ayhudlarla bir bağlantısının olabileceğini iddia etmektedir. (Quirin 1988, 100)
Falaşaların dünya Yahudileri ile ilk tanışması, Alliance Israelite Universelle teşkilatı ile oldu. Teşkilat üyesi Joseph Halevi, Alliance tarafından 20.yüzyıl başlarında Paris’ten Etiyopya’ya gönderildi.. (Gilad.E & Millet. S. 2016) 1975’de Falaşalar, İsrail hükümeti tarafından resmi anlamda “Yahudi” olarak tanındı ve Geri Dönüş Yasası’na göre İsrail’e göçleri teşvik edildi. Bu yasa altında İsrail’e gelenler, göçmen değil “geri dönenler” olarak kabul edildi. (Smooha, 2001) Yahudi dini kimliği altında 1980-90 yılları arasında binlerce Falaşa İsrail’e göç etti. (Quirin, 1992, 8-9; Gilad.E & Millet. S. 2016) Ancak İsrail’de ilk toplandıkları yer olan Göçmen Merkezi’nde (Immigrant Absorption Centers) etnik farklılıkları nedeniyle sosyal-kültürel asimilasyona geçirdiler.
İsrail’de Falaşalar ve Değişen Etnik-Dini Unsurlar
Falaşaların resmi anlamda Yahudi kabul edilmesi, Falaşa’dan Etiyopya Yahudiliği’ne doğru basit bir kimlik değişikliği değildi. Dini kimlikler farklı olduğu için, -Falaşa Yahudiliği ile Talmudik-Rabbinik Yahudilik arasındaki farklar- kolay bir geçişin olmayacağı şeklindeydi. Falaşaları Yahudi tarihinin ana akımının dışında tutan dini ve tarihsel farklılıklar dışında, grubun sosyo-kültürel arka planı da, İsrail’deki diğer tüm Yahudi göçmen gruplarından çok farklıydı. İlkel bir toplumdan gelmişlerdi ve çoğu modern bir sanayi toplumunun temel olanakları hakkında bilgi sahibi değildi. Entegrasyonun önündeki en büyük engel ise iletişim sorunuydu. Amharice konuşan bu insanlar İbranice bilmiyordu. Tüm bunları aşmak için önce Etiyopya’da sonra da geldikleri İsrail’de özel program altına alındılar. Yani Falaşa’nın farklılıkları nedeniyle, geçmek zorunda oldukları bir emilim programı ortaya çıkarıldı.1 Falaşalar, bu programlar ve entegrasyon-kaynaşma süreçleri aracılığıyla geldikleri toplumun tam olarak eşit Yahudi üyeleri olmayı bekledi. Eşit haklar, eşit statü ve ortak İsrailli Yahudi kimliğinin amaçlarını gerçekleştirmek için Göçmen Merkezi’nin sosyalleşme programını kabul ettiler. Hatta başlangıçta asimilasyon için güçlü bir istekleri vardı, ‘İsrailliler’ gibi olmak istiyorlardı. (Abbink, 1985) Yeni topluma ayak uydurmaya hevesli ilk kişiler gençlerden oluşuyordu. Pekçok genç, İsrail giyim kuşamını, yemeklerini, dini pratiklerini öğrendi (kipa takma, sinagoga gitme gibi) ve uyguladı. Diğer yandan bu genç insanlar güçlü etnik kimliğe de sahipti ve Etiyopya geleneklerini devam ettirmek istiyorlardı. Ancak her ne kadar başarılı olurlarsa olsunlar derilerinin renginden dolayı diğer İsrailliler karşısında “ilkel” olarak düşünülmeye devam edileceklerini düşünmekteydiler. Evliliklere bakıldığında durum daha net anlaşılmaktadır. Etiyopyalılar yine Etiyopyalılarla evlenmişti. (Schwarz, 136) Herşeye rağmen Falaşalar, İsrail toplumuyla bütünleşme için çaba sarfetti. İsrailli ve Etiyopyalı gençler için İbranice-Amharice dil kitabı çıkarmayı düşünenler oldu. (Schwarz, 212) Ancak ilerleyen dönemde şartların ve kendilerine uygulanan prosedürlerin beklentilerini karşılamadıklarını gördüler. Bunlardan en önemlisi, geldikleri andan itibaren karşı karşıya kaldıkları “dönüşüm” meselesidir. Tüm Falaşalar bu dini dönüşüm resmi törenine girmek zorundadır.2 İtiraz edenler oldu. Çünkü bunu kabul etmek, kendi düşüncesindeki Yahudi kimliğinin açık bir inkarı anlamına gelmektedir. Böyle bir tören, Falaşa’nın henüz % 100 Yahudi olmadığını göstermektedir. Bu durum, Falaşalar’ı Yahudi olarak tanıma kararın dini değil, siyasi olabileceği yorumunu ortaya çıkarmaktadır. Birçok Falaşa için bu prosedür İsrail’de yaşamak için acı bir başlangıçtır. Yabancı olarak muamele gördüklerini ve damgalanmış olduklarını düşünmektedirler. Diğer yandan dönüşüm meselesi, Etiyopya Yahudi etno-dini kimliğini harekete geçirmede önemli bir etken görevi gördü.
Bazı Falaşalar, İsrail’de “benzersizliklerini – kimliklerini” kaybetmeleri nedeniyle mümkün olsaydı Etiyopya’ya geri dönmek istediğini belirtti: “…Etiyopya’da biz gerçekten dindardık. Burada İsrail’de hiçbir şey ifade etmiyor. Dünyada eşi benzeri olmayan çok güzel dualarımız vardı..” Böyle bir açıklama, Beta Israel kimliğinin değerinin altı çizilerek yorumlanabilir. Çünkü onlar Etiyopya’da Amhara ve Tigray halkının saygısını kazanmış, ayrı bir grup olarak tanınıyordu, öyle kabul edilmişlerdi. Saygın grup kimliklerinin İsrail’de yok olduğunu düşünmekteydiler. Ki, İsrail’de onlar için verilen yeniden bir dini yapılanma ihtiyacına bakılırsa, diğer etnik topluluklardan (Karaim gibi) farksız olarak görülüyorlardı.3 Falaşalar için etnik kimliğin İsrail tanımı ile Falaşa kimliği arasındaki farklılık büyük bir sorun olmaya devam etti. (Abbink, 1984-b) Dolayısıyla Falaşalar, İsrail’de kültürel miraslarının değerini yeniden keşfetti. Bu, geleneksel Falaşa etno-dini kimliklerine derin isteklerini göstermektedir. 1981-82 yılları arasında İsrail’deki Falaşalar’da grup kimliğinin ortaya çıkışına yönelik yapılan bir saha çalışmasına göre, kültürel ve psikolojik olarak kökleşmiş bir kendilik imajı açığa çıkmıştır. (J. Abbink, 1984-a) Öte yandan her ne kadar rahatsız oldukları konular olsa da, artık İsrail topraklarındaydılar.
Falaşalar süreç içerisinde Beta Israel geleneğini destekleme istekleri ve İsrail ile bütünleşme istekleri arasında bir çatışma yaşadı. Falaşaların asimilasyon boyunca değiştirdiği veya değiştirmek zorunda kaldığı en önemli nokta, atalarından gelen kendi kökenlerinin reddi meselesidir. Falaşaların kendi dini-etnik köken açıklamalarına dair ilk başvurduğu kaynak, şimdiye dek kebra Nagast’tı. Kebra Nagast’ta anlatılan köken miti, Kral Süleyman ve Sebe’ye dayanır. Ki zaten bu nedenden ötürü gerçek Yahudi kendilerinin olduğunu söylüyorlardı. Ancak İsrail’de “Etiyopya Yahudisi” olmaları ile beraber ilişkilendirildikleri mit, Kayıp Dan Kabilesi’nin torunları olduğu iddiasıdır. (J. Abbink, 1984-b, 27-28) Dolayısıyla, bugün İsrail’deki Etiyopya Yahudileri, eski geleneklerine olan bağları reddetmektedir. Bu reddediş, seçmiş oldukları yaşamın getirdiği süreçsel bir reddediştir. Yani İsrail’e Etiyopya’da iken kökenlerini açıkladıkları Kebra Nagast kıssası ile değil, İsrail’in kendilerine sunduğu “Dan Kabilesi’nin torunları” olarak gittiler. Sonradan şartları beğenmeyip her ne kadar geleneklerine dönmek istediklerini belirtseler de, o topraklara gidiş şekilleri, geçmişi reddederek bir gidiştir.
İsrail’deki Etiyopyalı göçmenlerin kimliği ile alakalı 28 Etiyopyalı öğretmenden oluşan bir grupla anket çalışması yapılmıştır. Kendilerine üç yaklaşım sunulmuştur: “1.Biz gerçek Yahudileriz 2.Yahudiyiz ama törenlerimizi farklı şekilde kutlarız. 3.Burada İsrailli Yahudi olduk.” Araştırma sonucuna göre, öne çıkan yaklaşımların öncelik sıralamasında ilk sırada “Biz gerçek Yahudileriz” cevabı olmuştur. Gençler arasında “İsrail topraklarındaki Beta Israel Yahudileriyiz” diyenler de olmuştur. İsrailli Yahudi olduk diyenlerden biri “İsrail’e göç ettiğimizde yetkililer, ismimizi bir İsrailli isimle değiştirmemizi istedi. Bazı göçmenler Amharice adını sakladı ve bazıları değişti. İki isim tutanlar da vardı. Sevdiğim İsrailli bir ismi kabul ettim, bundan gurur duyuyorum ve tüm niyet ve amaçlar için bir İsrailli olduğumu hissediyorum. Benim kimliğimin değişmiş olduğunu ya da incinmiş olduğumu hissetmiyorum” demiştir. (Gilad.E & Millet. S. 2016)
Diğer önemli nokta, kendilerine atfetme biçimindeki değişikliktir. Beta Israel terimi yalnızca akademisyenler tarafından kullanılır oldu. Falaşa kelimesini de küçümseyici olduğunu düşündükleri için tercih etmiyorlar. Bu isim değişimi, isimlerin kendisinin çok ötesinde bir önem taşır. Yani Etiyopya’da iken Falaşa (Beta Israel) olarak kendilerini adlandıran bu grup, İsrail’de “Etiyopya Yahudisi” oldu. Burada dikkat çeken husus, 19.yüzyılın ikinci yarısından öncesine dek kendilerini hiçbir zaman “Yahudi” olarak adlandırmadıklarıdır. Hatta kimi kaynaklar Yahudi adının sapkın-mürted olarak etiketlemek istedikleri biri için kullandıklarından bahseder. Joseph Halevy, 1867’de Alliance temsilcisi olarak Etiyopya’ya gittiğinde bunun farkında değildi. Beta Israellileri ilk gördüğünde: “Beni çevreleyen kalabalık onlarla konuşmamı engelledi, ama onlara fısıldadım, ‘Siz Yahudi misiniz?’ diye sordum. Sorularımı anlamadılar. Başka bir formda tekrar ettim, ‘Siz İsrailli misiniz?’ Şaşkınlıkla karışmış bir hükmün hareketi, bana doğru sözcüğü bulduğumu kanıtladı” (S. Kaplan, 1993) Yani Beta Israel’in kendilerine ait imajı ve dünyadaki yeri tamamen devrilmişti. Etiyopya’nın Beta Israel’i, İsrail’in Etiyopya Yahudisi oldu. Seçtikleri bu dünyaya, kimliklerinden soyunarak gitmişlerdi.
***
İsrail, kendisini seküler-milli bir devlet olarak tanıtmaktadır. Bu konseptte seküler kişisel kimlik: Geleneksel Ortodoks Kimliktir. (Ben-Rafael, 1994, 49-53) Ortodoks Yahudilik, kimin Yahudi olduğunu tanımlamakla ve İsrail’in etnik doğasını korumakla görevlidir. Yahudi nüfus içine Yahudi olmayanların girişini engellemeye çalışmaktadır. (Smooha, 2001) İsrail için Yahudi diasporasının korunması önemlidir. Bugün İsrail’de diasporanın temel belirleyicisi ve yerleşme politikasının temel uygulayıcısı Siyonist düşüncedir. Siyonizm, resmi devlet ideolojisidir ve temel amacı İsrail’i demografi, dil, kültür, kurumlar, kimlik ve semboller içinde giderek Yahudi haline getirmektir. Siyonizm, Yahudilerin tarihsel gelişimini etnik bir ulus olarak kabul eder. Ona göre Yahudi halkının bir üyesi, Yahudi olmayan bir dine dayanamaz. (Smooha, 2001) Diaspora Yahudileri arasındaki farklılıklar nedeniyle oluşan etnik kimlik problemine çözümler üretmeye çalışan mekanizma, yine Siyonizmdir. İsrail’deki her etnik grubun, ana akıma (Geleneksel Ortodoksluk) uyması yönünde birleştirme çabası düşünülse de, pratikte her grup kendi etnik karakteri içinde var olmaya devam etmektedir. Sorun, İsrail’in ana akımdan farklı olan bu göçmen halklarla nasıl başa çıkacağı meselesidir.
İsrail, “Etiyopya Yahudisi” olmaya olumlu yanıt veren Falaşaların canlanan etnik kimliği ile karşı karşıya kaldı. Aslında Falaşalar, ülkeye geldiklerinde, “İsrailliler gibi olmak” için asimilasyon arzusunda güçlü bir istekleri vardı. Hatta başlangıçta kendi Etiyopya geçmişlerini inkar etmek ya da reddetmek gibi bir eğilimleri oldu. İnkarın birkaç ay sonrasında, etnik kimlik ön plana çıktı ve tarihsel-kültürel geleneklerin kendini ifade etmesi ve geleneklerin korunması yönünde gelişti. Bu beklenen bir gelişmedir. Çalışmanın başında belirtildiği gibi, alıcı toplumla karşılaşan toplumu bekleyen iki netice; ya kendi etnik-dini kimliği ile kabul görecek ya da asimile olacaktır. Asimilasyon sürecinde Falaşalar arasında etnisitenin ortaya çıkma süreci, etnik göçmen grup ve alıcı toplum arasındaki etnik karşılaşma bir “etnikleşme süreci” olarak değerlendirilebilir ve etnik olarak bir gruba aidiyet duygusunun ortaya çıkması şeklinde düşünülebilinir.
Günümüzde Falaşaların çoğu, Etiyopik din pratiklerinin asimile edilmesini değil, İsrail’de saygı duyulması gereken bir standart olarak görüyor. Son yıllarda artan protestolar, tatmin edici bir sonucun elde edilmediğini göstermektedir. Sorun muhtemelen Falaşaların “Yahudiliğe dönüşüm” meselesiyle başlıyor. Falaşalar arasında gerçek Yahudilerin kendilerinin olduğunu iddia edenler varken, Yahudiliğe dönüş gibi bir sürece tabi tutulmalarını kendi deyimleriyle utanç verici olarak değerlendirmektedirler. Öte yandan “gerçek Yahudi kimdir?” sorusunun cevabı henüz verilebilmiş değildir.
Neslihan Kuran