Türkiye’nin Cemal Kaşıkçı olayında Suudi Arabistan’a zarar verme gibi bir düşüncesi yok, hiç olmadı, olmaz ve olmayacak da.
Tam tersine; Türkiye iki ülke ilişkilerini büyük bir çöküşten kurtarmaya, coğrafyayı çok yıkıcı bir fırtınadan korumaya çalışıyor. İki ülke ilişkilerini bombalamaya, Türkiye’ye zarar vermeye, S. Arabistan’ı imha etmeye dönük çokuluslu bir projeyi önlemeye çalışıyor.
Bu büyük bir mücadeledir, dirençtir, bölgesel savaşı önleme çabasıdır, Araplarla Türkler arasına yeniden düşmanlık cephesi kurmaya çalışanlara meydan okumadır, daha da ilerisi S. Arabistan’ı kendine karşı, kendi içindeki bir “odağa” karşı, bu odak üzerinden imha etme planlarına karşı koruma girişimidir.
Türkiye büyük tehlikeyi gördü.. Riyad’da devlet aklı rehin alındı..
Meselenin Kaşıkçı cinayetinin çok ötesinde, iki ülke ilişkilerinin çok ötesinde ölümcül bir boyutu vardır. Türkiye bunu bir süredir biliyordu, önlemeye çalışıyordu, Kaşıkçı cinayeti ile birlikte Türkiye’nin bildiği bir gerçek bölgesel ve küresel ölçekte de bilinir oldu.
Ankara, bu ciddi tehlikeyi fark ettiği için, özellikle son dört-beş yıldır bu yönde alttan alta yürütülen çalışmaları bildiği için, söz konusu “çokuluslu” hesabı boşa çıkarmaya çalışıyor. Çok daha kötü bir gidişatı durdurmaya, çok daha yıkıcı ve bölgesel kaos oluşturacak bir plânı bozmaya çalışıyor.
Bu ince hesabı Suudi yönetiminin de anladığını sanmıyorum. Riyad yönetimini eline geçiren iradenin başkasının iradesi olduğunu, devlet aklının bunlar üzerinden rehin alındığını, ülkenin ABD-İsrail çıkarları doğrultusunda cepheden cepheye koşturulduğunu, Riyad yönetimine de bunun “kendi çıkar ve aklı olduğu” kanaatinin dayatıldığını, bir nevi siyasi körlük oluşturulduğunu görüyoruz.
“Büyük Körfez Savaşı”nın ön hazırlıkları yapılıyor..
Arap sokaklarını Türkiye ve İran düşmanlığı ile gaza getirerek, Yemen’den Basra Körfezi’ne kadar büyük bir tuzak kurulduğunu, Suriye’nin kuzeyindeki “terör koridoru”na bu amaçla Suud desteği sağlandığını, BAE Veliahtı Muhammed bin Zaid üzerinden Prens Muhammed bin Selman’ın gücünün istismar edildiğini, bütün bu çalışmaların ve plânların Suriye savaşı sonrası çıkarılacak “Büyük Körfez Savaşı”nın ön hazırlıkları olduğunu biliyoruz.
Şimdilik Fırat’ın Doğusu’na kilitlendik. Bu mesele çözülür çözülmez, belki de çözülmeden, Basra Körfezi’nden kıyameti koparacaklar, çok cepheli bir savaş başlatacaklar, İran-Suud savaşı adı verilecek bu kriz bütün Basra Körfezi ülkelerini içine çekecektir.
Suudi Arabistan’ı parçalama planı: Arap siyasi aklı nerede?
ABD ve İsrail istihbaratının planları, Mısır’ın gücü, S. Arabistan’ın parası ve siyasi körlüğü, BAE Veliahtı Muhammed bin Zaid’in operasyonel rolü, Muhammed bin Selman’ın kontrolsüz hali üzerinden İran-Irak savaşından bu yana gördüklerimizin çok ötesinde bir plan hazırlanıyor.
Bu plân, sanıldığı gibi İran’a bir zarar vermeyecek, onu cezalandırma amaçlı olmayacak. Zira Körfez Savaşı’ndan bu yana bütün savaşlarda İran kârlı çıkmış, Arap dünyası zarar görmüştür. Dikkat ederseniz Arap-Fars sınırı her savaştan sonra biraz daha Batı’ya çekilmiştir.
Bütün bu savaşlarda Arap siyasi aklı hata yapmıştır. Bu plân tamamen S. Arabistan’ın dağıtılması, imhası, parçalanması üzerine biçimlendirilmiştir. Arap siyasi aklı, belki 21. yüzyılın en büyük siyasi hatasını bu proje çerçevesinde yapacaktır.
“Dubai dosyası” derhal açılmalı: İki Veliaht ile FETÖ aynı rolleri üslendi..
Prens Muhammed bin Selman ve Muhammed bin Zaid üzerinden servis edilen plân, S. Arabistan’da yeni bir ”iç işgal”dir. Ülke, söz konusu çokuluslu
proje için harekete geçirilen bu “iç işgalciler” tarafından yıkıma sürüklenecektir. Bir tür yeni Arap milliyetçiliği dalgası ile sahaya sürülen içerideki bu yeni siyasi oluşum, Türkiye’de yaşanan 15 Temmuz benzeri bir “satış” olarak tarihe geçecektir.
Veliaht Muhammed’in temsil ettiği yeni oluşum, S. Arabistan’ın FETÖ’südür. Çünkü nitelik olarak, üslendikleri roller olarak, ABD-İsrail angajmanı olarak aynıdır. Bu çevrelerle FETÖ arasında “Dubai” üzerinden ortak operasyonlar yürütülmüş, para trafiği organize edilmiştir.
15 Temmuz’a bu çevrelerin açık destek vermesi bundandır. FETÖ’den sonra bölge genelinde FETÖ ajandasıyla aynı şekilde Türkiye ile mücadele etmeleri bundandır. Muhammed bin Zaid ile FETÖ arasındaki “Dubai dosyası” derhal açılmalı, o para hareketleri ortaya çıkarılmalıdır.
S. Arabistan’ın 15 Temmuz’u: Ülkeyi paramparça edecekler..
Bu çevrelerin 15 Temmuz’dan sonra bile FETÖ ile paralel biçimde Türkiye’ye karşı bütün terör örgütlerini desteklemeleri, Erdoğan’ı devirmeye dönük bütün çokuluslu senaryolarda gönüllü yer almaları bundandır.
Bu çevre, bu oluşum başarılı olursa S. Arabistan’da bir “darbe” olmayacak, ülke elden gidecek, parçalanma süreci başlatılacaktır. FETÖ başarılı olsaydı Türkiye parçalanacaktı, senaryo darbe değildi, proje parçalanma ve iç savaş üzerine kurgulanmıştı. Aynı oyun bugün S. Arabistan’a oynanmaktadır.
S. Arabistan’ın düşmanı kendi içindedir, yönetim ekibindedir, Kraliyet ailesi içindedir. O Ilımlı İslâm söylemleri, o sempati dalgası bir yemdir, büyük yıkımı pazarlama söylemidir. Riyad, derhal Muhammed bin Selman’ı geri çekmeli, derhal Muhammed bin Zaid etkisini sıfırlamalıdır.
Erdoğan işte bu planı bozuyor: Kral’a; “Oğlunu durdur, ülken mahvolur” diyor
Cumhurbaşkanı Erdoğan bu senaryoyu, bu tezgâhı biliyor. Kendisine ve ülkemize yönelik söz konusu düşmanlığın içeriğini biliyor. 15 Temmuz’u başaramayanlar aynı senaryoyu bölgeden tezgâhlıyor, bunu yaparken Türk-Arap cepheleri inşa ediyor. İkisinin de arkasında aynı irade, aynı güçler, aynı bölgesel hesap, aynı ittifaklar vardır. Cumhurbaşkanı’nın Kaşıkçı meselesi ile ilgili hassasiyetlerini ifade ederken Suudi yönetimini ve Kral’ı özellikle korumaya çalışması, durumdan ayrı tutması bundandır.
Kral’a; “Oğlun, Bin Zaid, içinde bulunduğu ittifak, uğruna çalıştığı proje hem size, hem bize hem de bütün bölgeye büyük bir yıkım getirecek, bunu durdur” demeye çalışmaktadır. Erdoğan burada S. Arabistan’ı uyarmaya çalışıyor.
Durdurmazsa ne olacak: Bir-iki yıl içinde bütün Körfez’i yakacaklar..
Maalesef Riyad yönetimi bunu anlamadı. Belki de aşırı bağımlılığın, “rehin alınmışlığın” etkisiyle anlasa da bir şey yapamıyor. Ama başka yol yok. Oyun S. Arabistan üzerinden kuruldu, orada bozulmalıdır. Riyad yönetimi uyanamazsa, tedbir alamazsa, o ekibi tasfiye edemezse ne olacak?
Çok beklemeyeceğiz. İki ya da üç yıla kalmaz büyük Körfez Savaşı ile karşı karşıya kalacağız. İran, S. Arabistan, Katar, Bahreyn, Kuveyt, Umman, BAE hepsi bu savaşın içine sürüklenecek. Türkiye’nin müdahalesinin, durumu engellemeye çalışmasının önüne büyük engeller çıkarılacak. Savaş, S. Arabistan içine taşınacak.
“Savaşı İslâm’ın kalbine taşıma” ve Mekke ve Medine’nin geleceği..
Yıllardır bunu hedefliyorlardı, “Savaşı İslâm’ın kalbine taşımayı” planlıyorlardı. Bu olacak… Sonra, S. Arabistan imha edilecek, bütün coğrafyada harita çalışmaları buna göre biçimlendirilecek. Mekke ve Medine’nin durumu Müslüman coğrafyayı dalga dalga sarsacak bir tartışmaya dönüşecek.
İslâm’ı kalbinden vurmak bu işte. Muhammed bin Selman’a, Muhammed bin Zaid’e yüklenen rol bu! Yüzyılın ihaneti işte bu..
Ama Riyad aklını başına almazsa, oyunu bozmazsa, Türkiye bu fırtınayı durduracaktır. Hesaplaşma daha yeni başladı. Tarihi tersine çevirme, coğrafya inşa eden siyasi genetiğin harekete geçmesi dediğimiz bu işte.
Göreceksiniz..
İbrahim Karagül