Kapladı âlemi söz; sel oldu, tufân oldu
Nuh gemisi ol da gel, kurtar bizi suskunluk.
Laf denizi kabardı, cûş oldu, hurûş oldu.
Hoyrat dalgalar içre, at bir çapa suskunluk.
Tırman dişler ardına, Hira ol, çekil dilim!
Sîneye yay misali, okçu ol, çekil dilim!
Gül damarları zincir, koku ol, çekil dilim!
Şöhreti geçti uzlet, nişân oldu suskunluk.
Dolsun kalbin inciden; sedef ol, tut ağzını.
Dolsun için hayattan, habbe ol, tuk ağzını.
Dolsun âlem sesinden; davul ol, tut ağzını.
Dildizlik destan olsa; kahramandır suskunluk.
Sorma sohbet ehline, hangi çay keyiflidir.
Fokurdarsa lakırdı, suskun olsa demlidir.
Kazan pişince susar, pişmeyen aş seslidir.
Hamlıktan eser vardır, söz olmazsa suskunluk.
Kulak tatmaz, göz duymaz; burun seda istemez.
Dil âciz işitmekten; ten temaşa istemez.
Bu ne idrâktir ya Rab; âlet, esbâb istemez,
Vasıtasız uçuran, bir Burak’tır suskunluk.
Dik tepeye bir kadeh, kaldır ar perdeleri.
Mey dolu ibrik devir, güldürsün kulkulleri.
Doldur nefese sözü, mest etsin gönülleri.
Eğlensin ehl-i mânâ, dök şişeye suskunluk.
Muhit ıssızlığında; yapayalnızdır her fert.
Bir ağlar ve bir susar, dinletemez; bülbül dert.
Mini mimi kalbine, batan her diken çok sert.
Kendi kendine öter; bir tek dostu suskunluk.
Kavuşma mecnunuyum; yürüyüşüm uçmaktır.
Kaynama sükûnuyum; kabarışım donmaktır.
Konuşma mahcubuyum; söyleyişim susmaktır.
Sözler şaheser olsun, çerçeve ol suskunluk.
Zahm-i üryân görmesin, dökme katrân ey dudak!
Gizli esrar açmasın; etme efgân ey dudak!
Sîneden kan dökmesin, deşme hicrân ey dudak!
Gizli yara üstünde; bir pamuktur suskunluk
Bu kulağa ses gitmez, gönülden peygâm bu söz.
Bu sürmeye göz gitmez, ademden safrân bu söz.
Bu tezgahta laf gitmez, pahadan giryân bu söz.
Kelamlar son bulunca; ancak başlar suskunluk
Ey dert ne olur beni, bugün dildâra götür.
Hicret mülkünden kopar; güzel nigâra görür.
Söze diyemem heyhat; gönül dîdâra götür.
Söylenti olup haber, yâra götür suskunluk.