İnternet son yıllarda milyarlarca insana yayılarak, hayatımızın her alanına girmeye başladı. Bu zaman zarfı içinde sosyal ağlar iletişimin odağı haline gelmiştir. Son 10 yılda görülen bu değişimler insanların ilişkilerini, sosyalleşme biçimlerini ve hatta yaşam tarzlarını etkilemiştir.
Modernleşmeyle ortaya çıkan teknolojik atılımlar, sosyal hayat üzerinde dönüşümlere neden olmuştur. Bu dönüşümler bilhassa iş hayatımızda, eğitimde ve sosyal alışkanlıklarımızda değişimler yaratmaktadır. Geleneksel iletişimden sosyal ağ iletişimine geçen toplumlarda yalnızlaşma ve kişinin kendisine yabancılaşması kaçınılmaz bir gerçektir. Sosyal medya üzerinden kurulan iletişin yaygın hale gelmesiyle, insanlar yüz yüze iletişim kurmak için yeteri kadar vakit bulamamaktadır. Hızlı iletişim beraberinde zaman ve mekan kavramının ortadan kalkmasına neden olmuştur. Yaşanan bu anlık iletişimle birlikte, bireylerin davranışları da sanal davranışlar ve sanal duygular olarak değişim göstermektedir. Jest ve mimiklerin olmadığı bir iletişim biçiminden bahsediyoruz. Bu kapsamda, sanal ortam üzerinde gerçekleştirilen iletişim, bireyi yalnızlaşma ve yabancılaşma evresine sürüklemektedir.
Sosyal Medyanın çağımızın vazgeçilmez bir parçası haline geldiği su götürmez bir gerçektir. Kafe gibi sosyalleşme mekanları artık yerini WhatsApp ve Facebook gibi sosyal medya mecralarına bıraktı. Büyük şehirlerin beraberinde getirdiği zaman problemini de göz önünde bulundurursak, sosyal paylaşım ağları hayatımızın her alanına sızmaya başladı. Zamandan tasarruf ederken, bireyler kendi üzerinde olumsuz etkiler bırakmaktadır. Ayrıca, teknolojik cihazların ortaya çıkmasıyla birlikte, bedensel ve zihinsel hareketler birbirleriyle zıtlık göstermeye başlamıştır. Artık zihnimizden geçen fikirler tek bir parmak hareketiyle karşı tarafa aktarır olduk. Bu durum da çağımızın en büyük hastalığı olan Obezite problemini tetiklemektedir. Sosyal Paylaşım Ağları “manuel” toplumları doğurarak insanların bir araya gelememesine neden olmaktadır. Böylelikle, bireyde başlayıp topluma uzanan ” yalnızlaşma ” hastalığı ortaya çıkmaktadır.
Zaman ve mekan kavramının ortadan kaybolmasıyla birlikte insanlar coğrafi engelleri aşarak küresel bir iletişim boyutuna girmektedir. Küresel iletişim beraberinde farklı mekanlarda ki farklı insanlarla iletişim kurma imkanını sağlamaktadır. Ancak, modern insanın yüz yüze iletişimden sanal iletişime geçmesi beraberinde farklı problemleri getirmektedir. Bu problemler, zaman-mekan sıkışması olarak adlandırdığımız toplumda meydana gelen ruhi dönüşümler olarak adlandırabiliriz. İnsanın doğasında iletişim vazgeçilmez bir gerçektir. Günümüzde bireyler iletişim ihtiyaçlarını, geleneksel sosyalleşme mekanlarını terk ederek sosyal medya mecralarında gidermektedir. Özellikle, aynı şehri paylaşan iki insanın iletişim ihtiyacını akıllı telefon üzerinden gerçekleştirmesi vahim bir durumdur.
Sosyal Paylaşım ağlarının kullanımındaki artış sadece gençler arasında değil, yetişkin bireyler arasında da sık görülen bir durumdur.Bireylerin sosyal ağları yoğun bir şekilde kullanmaları, kişilerin yüz yüze ifade edemediklerini daha rahat bir şekilde ifade etmelerine olanak sağlamaktadır. Bu, sözüm ona sosyalleşme biçimi, kişinin sosyal hayattaki kişiliği ile sanal hayatta ki kişiliği arasındaki ayrımı açıkça ortaya koymaktadır. Kişinin yapmış olduğu bu tarz bir iletişim formülü kendisini ” yabancılaşma ” evresine sürüklemektedir.
Kentleşmenin ve sanayileşmenin gerçekleştiği modern dünyada bireyselleşen toplumlar yalnızlaşan bireyler haline gelmiştir. Bireyler yalnızlık duygusundan kurtulmak için de başka bireylerle iletişim haline geçmek istemektedir. Yaşadığımız dijital dünya, bu iletişim ihtiyacını daha kolay hale getirmektedir. Taşınabilir cihazlar insanların hayatlarını tamamen kuşatmıştır. Bu noktadan yola çıkarsak eğer, kişinin iletişim ihtiyacı ve etrafımızı kuşatan sosyal ağlar bireyin sosyal medya aracılığıyla sosyalleşmeye ihtiyaç duyduğu gerçeğini bize gösterir. Tüm bu gelişmeleri göz önünde bulundurursak, birey sosyal medya karşısında zorunlu bir edilgen rolüne bürünmektedir.
Modern yaşam her ne kadar daha fazla iletişim kurulması gerçeğini ortaya koysa da, toplumsal değişimler ve daha fala para kazanma hırsı bireylerin birbirleriyle olan uyum mekanizmasını bozmakta ve hatta bireyi kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmeye zorlamaktadır. Bu arzu ve değişimler de kişiyi ” yabancılaşma” boyutuna taşımaktadır. Yabancılaşma özellikle modern düzen içinde sık görülen bir durumdur. Zira, kişi bu düzen içinde makinenin bir dişlisi gibidir. Bireyin doğasına ve özgürlüğüne aykırı olan bu düzen kişinin yabancılaşmasına neden olmaktadır.
Bu düzen içinde, kişinin özgüveni başkalarının onun hakkında biçtiği övgülerle belirlenmektedir. Yani kişi artık yalnızlaştığı ve yabancılaştığı bir hayatta kendi değerini kendisi belirleyemez hale gelmiştir. Bireyler bu ihtiyaçlarını, yeni sosyalleşme mekanları olarak adlandırdığımız sosyal ağlar üzerinden gerçekleştirme fırsatı bulmaktadırlar. Aynı zamanda, birey sanal iletişim sayesinde yalnızlık ve yabancılaşma duygusunu azalttığını sanmaktadır.
Sosyal ağlar, bireylere olmak istedikleri kimliğe bürünme imkanı sağlamaktadır. Kısacası; sahte bir kimlik yaratarak ideal ego ve kişinin kendi egosu arasındaki farkı azaltmak amaçlanmaktadır. Günümüzde bireyler tanınır olmak amacıyla takipçi sayılarını artırmaktadırlar. Ancak, kişinin gerçek dünyada olduğu sahip olduğu kimlik ile sanal dünyada sahip olduğu kimlik arasındaki uyumsuzluk beraberinde büyük problemleri ortaya çıkarmaktadır. Gerçek kişiliğiyle yarattığı sahte kişiliğin iç içe geçmesiyle birey öz benlik çatışması yaşamaktadır. Bireyin saatlerce telefonla konuşması ve chatleşmesi kişinin kendine yabancılaşmasına neden olmaktadır.
Sonuç olarak sosyal ağlar bireylerin kendilerinde eksik hissettiği duygulara hitap etmektedir. Birey, her ne kadar sosyal paylaşım ağları sayesinde yalnızlığını dindirdiği duygusuna kapılsa da ; telefon ve bilgisayarı kapattıkları anda birey tekrar tek başına kaldığı gerçeği ile yüz yüze kalacaktır. Bu gerçek yalnızlık duygusunu daha da derin hale getirecektir.