Duran adam, soyunan kadın, püsküren TOMA, yere düşen karanfil ve otel karargahlar.
İstanbul’u Türkler alalı epey oldu; ancak Bizans İstanbul’a galebe çalıyor.
Türkiye’de artık asker-siyaset değil, sermaye siyaset ilişkilerine yönelmek gerekiyor.
Bunun için de asker ve sermayeden öte, Meclis’in ve varsa hukukun esas alınması lazım.
Ne asker bağımsız kaldı dış etkilerden, ne sermaye dışarıyla bağımsız çalışabilir.
Meclis ve Meclis’e kadar gelen icazetli siyasetin varlığı da medya-propaganda baskısına açık.
Demokrasinin sandıktan ibaret olmadığı bellidir.
Ancak demokrasinin farklı güdüm yolları hem sandıkta hem sokakta var.
Demokrasileri var eden iktidarın değil muhalefetin varlığıdır.
Bu nedenle, aciz muhalefet Meclis’te yapamadığını Meclis dışında yapmaya girişiyor.
Sokakları harekete geçiremediği zaman da, başka ülkeleri devreye sokmak istiyor.
Milli çıkarların ötesinde davranışlara giren iktidar ve muhalefetin geçmişte akıbeti bellidir.
Türkiye artık iktidarı ve muhalefeti ile sadece Milli çıkarlara matuf siyaset üretmelidir.
Bir yandan AB bir yandan ABD’nin kolunu bacağını çekiştirmesine izin vermemelidir.
Aksi halde, muhalefeti AB, iktidarı ABD sultasından korumak mümkün olmayacak.
Dahası, sermayenin ne kadar milli çıkarları esas alarak konulara eğildiği.
Hatta, güvenlik güçleri ve mekanizmalarının ne kadar milli çıkarlara duyarlı olduğunu düşünmek…
Ülkedeki ideolojik fay hatlarının nasıl da bir çırpıda dış ve iş iktidar savaşında kullanıldığı açıktır.
Darbeler ve matkapların teknolojik düzeylerini anlama çabalarında sınıfta kalıyoruz.
Sonrasında Vahdettin ve Mustafa Kemal’e dair “ihanet” teraneleri başlıyor.
Bir taraf Mustafa Kemal’i, diğer taraf da İslam’ı karşı tarafı dövmek için kullandıkça da devam edecek.
Kastım, içerdeki Kemalistlerin ötesinde, içerdeki İslamcıların ötesinde istismar odaklarıdır.
Divan ve Hilton Otellerinin mimari farklarına, ama bakış benzerliğine dikkat çekmek…
Sonra İstanbul ve Bizans arasındaki farkları analiz etmek…
Önce Taksim’deki heykelin anlamı üzerinde duran bir atölye çalışması yapmak…
Sonra Taksim’in tarihçesine bakmak…
Bir ayda ülke gündeminin, ekonomideki dengelere rağmen, nasıl da istismar edildiğini düşünmek…
Terör dediğimiz “dolaylı” savaştı ve Türklerle Kürtler arasında değildi.
Ancak barış Türkler ve Kürtler arasında oluşmaya başladı.
Ancak terörün finansör ve garantörleri de kendilerini başka yerlerde taraf yapıyorlar.
Türkiye ile diğer devletler arasında Türkiye, yani Doğu Meselesi tamamlanmadı.
Türkiye’nin PKK sorununu çözme girişimi başta Almanya, Rusya, İran ve Suriye için korkulu rüyaydı.
PKK Ortadoğu’nun kilit mekanizması olmuştu.
Çok sermayeli bir katliam ve şantaj şebekesi olarak faaliyet yaptı.
Türkiye’nin içinde oluşan hava bir yana, Türkiye’nin yapacaklarına engeldi.
PKK’dan dolayı girilen krizler, güvenlik politikaları, Türkiye’yi kendi topraklarına hapsetti adeta.
Ve PKK’nın sorun olmaktan çıkmaya başlaması, bu katliam şirketinin ortaklarını şaşırttı.
Atıl kalan toprakların yeniden hayat bulması, yatırımların gitmeye başlaması da öyle.
Dahası, artık Türkiye kendi vatandaşlarını yabancıların eline bırakmak istemiyordu.
Vatanını sahiplenmesi onların vatandaş olarak değerli kılıyordu.
Avrupa ise, ekonomik krizle boğuşuyordu.
İngiltere ve Almanya ise AB’nin efendiliğini kaptırmak istemiyordu.
Yıllarca kapıda bekleterek aşağılamak istedikleri Türkiye’den kötü olmuşlardı.
Kapitalizm, hele hele ideolojik Kapitalizm ya birilerini yemeli ya da kendisini yiyecekti.
İşte bu noktadan sonra, yarasalar yön tayinlerine başladı ülkemizde.
iktidarın “ileriye” takamadığı demokrasi vitesinin de katkısıyla…
Daha geçen yıla kadar Türkiye’ye övgüler yağdıran dış medya, içeriden aldıkların harmanladı havuzda.
Haber dediğimiz, tarihin güncelidir.
İkisi de duyurmak istediklerini verir.
Hadi bakalım! Bizler Gezi Parkıyla uğraşırken, Almanya Avrupa’yı ve Balkanları eline alıyor.
Sonra da Ortadoğu’ya iyice iniyor, Maliki ve İran’la kucaklaşıyor, Esad’ı destekliyor.
Kutlu olsun!
Öte yandan, Merkel, Taksim bahanesiyle Türkiye’yi taksim etmek amacıyla uğraşıyor.
Der Bild, New York Times ve Washington Post Yeni Osmanlı korkularını patlatıyor.
Sanırsınız Hitler Türk’tü.
Üstelik,Erdoğan’a karşı girişilen tavırda İsrail ve Almanya birleşebiliyor.
Hitler’in Almanya’sı Merkel’in Almanya’sıyla bu sefer ruhta buluşuyor aslında.
Türkiye’nin bu aşamada yapması gereken ise Der Spiegel‘in “boyun eğme” nasihatine uymak.
Türkiye’m!
Sana içerden dışarıdan kim dayatma yapar, yular vurmak isterse, BOYUN EĞME!
En başta da Almanya’ya…