Medeniyet noktasından bakıldığında, son iki asır hezîmet, hüsrân, hayal kırıklığı ve buhrân içinde geçti. Bölünme, mağlubiyet, ihânet, zulüm… ve her türlü melâneti gördük.
Büyük bir zelzele sonrasında, enkâz altından çıkmaya çalışan toz duman içindeki dâvâ, aksiyon ve fikir erbâbı; bir yandan vaziyeti anlamaya çalışıyor, bir yandan da enkâzdan eşya çalmaya gelen hırsızlarla kavga ediyordu.
Bu hâlet-i rûhiyeden kurtulmadıkça, kurtuluş mümkün değildir.
Artık bütün herkes, bir ağızdan, şu meselelerde kalem oynatma safhasını geride bırakalım: “Osmanlı büyük bir devletti”; “Ruhunu satmışlar bizi içerden yıktı”; “Batılılar bizi köle haline getirmeye çalışıyor”; “Manevî kıymetlere sahip çıkmalıyız”; “Cumhuriyetin kurulması sırasında büyük hatalar yapıldı”; “Darbeler kötü”; “İçerde hainler var”; “Lozan bir hezimetti”… ve saire. Bu hususları işleyenler de muhakkak olacaktır, olmalıdır. Fakat bütün herkesin bu meselelerde, bir şeyleri ispat etmeye çalışması, bazı detayların altını tekraren çizmesi bizi ileriye taşımaz. Bazılarımız artık bir sonraki safhaya geçmelidir.
Refleksle konuşandan münevver olmaz.
Bir takım kişi veya mefhumları övme, diğerlerini yerme hususunda maharet göstermek derdimize derman olmuyor.
Peki ne yapmalı?
Sistematik, detaylı, ilmî ve etraflı projeler üretilmeli, planlama yapılmalı ve tatbik edilmeli.
Bugüne kadar, “Türk âlemi kardeştir, bir araya gelmeli”; “Türkler İslam âlemine liderlik etmeli”; “Türk-İslam Ülküsü etrafında birleşmeliyiz”; “Ölmedik, ayaktayız”; “Biz kahraman milletiz”; “Biz ki; İstanbul’u fethetmişlerin torunlarıyız”; “Osmanlı Milletler Topluluğu kurulmalı” ve benzeri fikirler çok dile getirildi. Fakat slogandan öteye gitmedi, gitmiyor.
Medeniyetimize karşı gâlip gelenler hamâset yapmaz, oturur ince ince plan yapar. Teorisini ortaya koyar. “Falanca çok kötü, falanca şâhâne” diye boyun damarını kabartıp methiyeler veya reddiyeler yazmaz. Nasıl güçleneceğini ve düşmanını nasıl alt edeceğini aklıyla hesap ederek bulur. ABD böyle dünya gücü olmadı mı? AB nasıl kurulabildi? Türklerin tarihiyle mukayese edildiğinde; bebek bile sayılmayacak Kanada, Güney Kore, Avusturalya gibi devletler bugün bizden çok daha ilerideler. Beğenirsiniz veya beğenmezsiniz.
Mesela Türk Dünyasının birleşmesi gerektiğini düşünüyorsanız, edebiyattan öteye geçmeniz gerekir. Bütünleşme teorilerini, sosyolojisini, metodolojisini…vs öğrenip aksiyona geçmeniz gerekir. Hiçbir şey yapamıyorsanız, ‘Ahmet Yesevî’yi Sevenler Topluluğu’ diyecek ve Türk Dünyasından kişileri bir araya getirmeye ve şuurlandırmaya çalışacaksınız. Yoksa “Ahmet Yesevî şöyle büyük bir zattı, böyle mükkemel ve âlimdi” demenin hiç bir pratik faydası olmayacaktır.
Dâvâ sahiplerinin en azından bir kısmının, şu formülü tatbik etmelerini teklif ediyorum: Düşün, fikir üret, hedefi tespit et, teori ortaya koy, ince detayları öğren, detaylı plan program yap ve harekete geç, harekete geçir.
Meselâ 15 Temmuz Darbe teşebbüsü, maalesef bir bakıma muvaffakiyete ermiştir. Türkiye’nin enerjisini tüketmiştir. Düşünme fırsatı elimizden alınmıştır. Yine bir zelzele, yine bir enkâz ve yine toz duman arkasındaki hayâletvâri düşmanlarla kavga eden sersemleşmiş münevverlerimiz. Gençlerimiz Türk bayrakları fonlarıyla Photoshop yapmakla, yazarlarımız teşebbüs arkasındaki mihrakları anlamaya çalışmakla… ve herkes kuyuya atılan taşı çıkarmakla tüketti vaktini. Hırsızlar alacaklarını çoktan alıp gittiler. Sadece 15 Temmuz değil, bütün benzer hadiseler böyle. “Çok şükür yenilmedik” dediğinizde bile mağlupsunuz malesef.
Beyefendiler!
En iyi müdafaa taarruzdur. Toz dumandan kurtulun. Size düşman belletilenler ve karşısında mücadele verdiğinizi vehmettikleriniz aslında siz onunla savaşasnız diye “üretilmiş” düşmanlardır. Denizde çırpınıyorsunuz, size uzatılan yılana sarılmayın. Kapatın kulaklarınızı, yumun gözlerinizi; nazarî olarak da olsa, şöyle bir dağın tepesine çıkın. Ordan seyredin manzarayı.
Hislerle, gündelikle, sosyal medyayla bırakınız muzaffer olmayı, zihnen hür bile olamazsınız. İşe temiz bir defterdan başlayın. Kendi projenizi ortaya koyun. Kendi projelerimizi ortaya koyalım. Ve o uğurda mücadele verelim. Yılmadan.
Mesela bendeniz; Türkistan Birliği hedefini ortaya koydum. Bu hedefle Uluslararası İlişkiler okudum. Master ve Doktorada tez konusunu Türkistan’da Bütünleşme meselesine hasrettim. Türk âleminde gitmediğim az şehir vardır. Bu sahayı kendime hedef edindim. Ve şuanda bu sahada ilmî çalışmalarım devam etmekte. Dar imkanlarla da olsa Türkistan Birliği websitesini kurmaya çalışıyorum. “Türkistan Birliği kelimelerle kurulacaktır” diyorum ve inanıyorum. Bu işi bütün ilmîliğiyle ve bütün detaylarıyla hayata geçirme iradesi taşıyorum. Bu dâvâya kim gönül veriyorsa mücadeleye katılmaya dâvet ediyorum.
Hep birlikte; kendimizin başlatmadığı kavgalarda yumruk sallamayalım.
Bazıları kendisi dışında çoktan alevlenen bir meseleye sonra dahil olup kalemiyle faydalı olmaya çalışır. Bertaraf olmamak için taraf olur. Fakat bazıları kendi fikrî mücadelesini kendisi başlatır. Gündemini kendi belirler. O gün millet ne konuşuyorsa ondan konuşmaz. Oturur dikkati daha farklı bir meseleye çeker. Bu da daha çok şümullü ve sistematik olur.
Mesela; Sağ-Sol çatışmaları Soğuk Savaş konjonktüründe “üretilmiş” bir kavgaydı. Bazıları mecburen o kavgaya girişmek zorundaydı. Sağ-Sol tartışmalarına dâhil olmadan kendi özgün mücadelesini sürdürenler de oldu.
Bunların her ikisi de mecburen de olsa gerekli.
Unutmayalım; bilhassa son ikiyüz yılık tarihimizde; kitleler şu ya da bu kılıfla “fikren” bir birine kırdırıldı. Kuşaklar abes uğruna hebâ olup gitti.
Bölünme; “vatan haini kandırılmışlar” ile “vatanına sahip çıkanlar” arasında zuhur edegeldi.
Ama kaybeden her zaman bu vatan oldu.
Bir düşünün lütfen: Son iki yüz yılda yaşanan bütün bölünme, çatışma ve kavgalar olmasaydı. Bütün o enerji bu ülkeyi ileri taşımak için harcansaydı ne olurdu!
Ne yazık ki bu fikrî bölünmeler dışarıda üretilerek bu topraklara zerk edilecektir. Bütün mesele, en azından bir kısım enerjimizi bu girdâbın dışında harcayabilmektir.