İran ,İslam alemini Şii mezhebi çerçevesinde yönetmek ve İran’ı İslam aleminin önder ülkesi haline getirmek için hiç bir fırsatı kaçırmıyor…
Günümüzdeki İran’ın uygulamalarından önce yakın tarihte ki İran’ın dış siyasetine ufakta olsa bir göz atmamız oldukça yerinde olacaktır…
8 yıl süren İran-Irak savaşı esnasından “Büyük Şeytan” diye tabir ettikleri ABD’den el altından aslında silah aldıkları hepimizin malumu…
2003’de Saddam Hüseyin’in devrilmesi ve Irak’ın işgal edilmesi sonrası ise İran bambaşka bir görüntüye büründü.Özellikle Irak’tan daha önce sürgün edilen Şii Mollalar Irak’a geri döndüler.Irak’taki Şiilerin İran desteğiyle ülkede güçlü hale gelmesi hatta İran’la birlikte ABD’nin de Irak’ta Şiilerin arkasında durması, Irak’taki mezhepsel tansiyonu doruğa çıkardı. Bugün Irak yönetimi Sünnilere siyaset şansı tanımazken,sözde Sünni mezhep kökenli DAEŞ terör örgütünün bilenmesinde ana sebeplerin başında da aslında İran bulunuyor.
Kurdistan Lideri Mesut Barzani ile Irak Merkezi yönetiminin sürekli çatışma halinde olmasının da en büyük sebebi Bağdat Merkezi yönetiminin Şii mezhepli,İran güdümlü politikalar ile yönetilirken,Mesud Barzani’nin Sünni mezhebine mensup olması en büyük etkenlerden. Türkiye’nin jeopolitik durumunu da göz ardı etmeden baktığımızda Mesud Barzani, Şii Bağdat’ın altında olmaktansa her zaman Türkiye’nin altında olmak istediğini müteakip defalarca dillendirdi.Musul Petrollerinin bir yandan Türkiye’ye akacak olması öteki taraftan da Türkiye ve IKBY’nin birleşme ihtimali İran’ın Şii politikalarını derinden yaralıyor.Takip edenler varsa eğer Mesud Barzani’nin Şii Politikacıları IKBY Meclisini dar ettiğini en basit tabir ile de söyleyebilirim….
IKBY’nin Türkiye ile birleşmesinin Irak’ın toprak bütünlüğünü bitireceği de bir gerçek.Bir yandan Hem Musul’da ki Petrol üzerinde hakimiyet kuramayan İran diğer taraftan’da bir nevi egemenliği altına aldığı Irak’ın toprak bütünlüğünün parçalanmasını asla istemiyor.Zira parça parça da olsa Irak’ı kendine bağlamanın hesabını yapıyor,Kaldı ki Bağdat’ta ki Kukla yönetim İran politikaları haricinde herhangi bir politika üretemediği gibi,ABD’den aldığı silah mühimmatları da İran ile paylaşması kaçınılmaz…
Suriye’de İran’ın varlığına bakacak olursak eğer 1980’li yıllara kadar yani Hafız Esad’lı yıllara kadar girmek gerekiyor.Suriye Arap-Kürt-Ermeni-Türkmen ve Yahudi toplumlarının yaşadığı,Din ve Mezhep çeşitliliği olan aynı zamanda da Alevi yönetimi olan bir ülke durumunda iken her zaman İran ile sıcak ilişkiler içerisinde oldu.2011 Mart ayında başlayan Suriye’deki ayaklanma sürecinde de İran hep Esed rejimin yanında durdu. Bugün ise İran’ın Suriye’de askeri ve yönetimsel unsurlarıyla güçlendiği görülüyor.Fakat birebir anlamda İran-Irak savaşı sonrası ciddi savaş içerisinde bulunmayan İran ordusu Suriye’de çok önemli üst düzey komutanlarını ve Askeri kayıplar verdiği de bir gerçek.
İran’ın,Lübnan’daki Hizbullah ve Şiiler üzerindeki etkisi ise hepimizin malümüdür.2011 yılına kadar İran-Hizbullah ittifakında hedefleri İsrail iken,Suriye’de ki iç savaşın 2011’de başlaması sonrası burada da Suriye kaynaklı olarak Sünnileri hedeflerine koydular.
İran,2014 sonlarında Yemen’de Husi militanlarının giriştiği darbeyi destekledi ve bu desteğini aleni olarak yaptı. Darbe girişimi sonrası Suudi Arabistan, Şubat 2015’te Kral Selman’ın tahta çıkmasıyla bir koalisyon oluşturarak Yemen’deki İran destekli Husilere karşı operasyon başlattı, çatışmalar bugün hala devam ediyor.Suudi Arabistanın belirli bölgelerinde de Şii mezhepsel terör olayları dünyada her ne kadar duyulmasa da var olduğu bir gerçek.Bu yüzden de Suudi Arabistan hem ülkesi içerisinde yaşanan Şii terörüne ders niteliğinde biraz’da olsa gerek Yemen’de ki İran destekli darbeye askeri koalisyon ile karşılık verdi.
Peki onca Farklı mezheplere bağlıda olsa İran’ın Şii mezhepsel politikaları sonucunda Müslüman ülkeler kan içerisinde yüzerken kim karlı çıktı diye soracaksanız elbette bu sorunun cevabı Düşman gördükleri İsrail’dir.
2011 Suriye iç savaşı sonrası ve 2014’teki İsrail saldırıları sırasında da İran ve Hizbullah,Filistin’e verdiği desteği Sünnileri hedeflerine koydukları için azalttılar.Yıllardır tehdit ettiği, haritadan silmeyi vaat ettiği tehdit ettiği İsrail ise 2015’te Golan sınırındaki İranlı 6 komutanla,Hizbullah’ın 6 komutanını öldürdü.İran buna bile askeri anlamda ses çıkarmadı.
Peki bölge’de Şii Politikalarını yaymak için ve Sünnileri yok etmek için çabalayan İran,Türkiye’de boş durdu mu sizce?
Irak ile PKK nedeniyle yapmış olduğumuz anlaşmalar ile Kandil bölgesini sürekli bombalayan bir Türkiye ve Senelerce Abdullah Öcalan’a ev sahipliği yapan Suriye ve Esed yönetimi ile belirli anlaşmalar yapabilen Türkiye,Hiç bir zaman PKK’nın İran topraklarında barınmasına yönelik herhangi bir yaptırım uygulayamadı.Uygulamak istediğini müteakip defalar İran’a bildirmesine rağmen.Üstüne üstlük İran PKK’nın bir nevi sıkıntıya girdiği zaman sığındığı bir sığınağı olduğu gibi Hastahane görevi de gördü.
Hatta bir dönem PKK’nın ele başlarından Murat Karayılan’ı yakalayan İran, sessiz sedasız tekrar geri bıraktı.Son dönemler de ise gerek yurt içinde gerekse Kandil’de ki kampları ve sığınakları bombalanan PKK çareyi İran’a kaçmakta buldu.İran Şii mezhepsel politikalarını bölgede yerleştirmek için PKK’yı bırakın kendi topraklarından çıkarmayı bir nevi hamisi rolünü üstlendi..
Türkiye’nin sürekli Kandil’i bombalamasına rağmen,Neden Kandil’de PKK’nın varlığı bitmez diyenlere İran’dan ciddi anlamda lojistik destek aldıklarını söyleyebiliriz.Bu arada bir gerçeği de açıklamakta fayda var,HDP Yönetiminin sürekli Kandile çıkıyoruz söylemi de aslında bir safsatadan ibarettir.Irak topraklarına giren HDP’liler buradan Kandil’e değil İran sınırları içerisinde olan bir bölgeye girerek PKK ile görüşmelerini yaparlar. Genel Kurmay dahil bütün devlet erkanı da bunu bilir…
Peki Türkiye’de İran’ın uyguladığı politikalar bununla mı sınırlı? Elbette HAYIR!
Pek çok kişinin gözünden kaçırdığı bir gerçeği de hazır yeri gelmişken yeniden açıklamakta fayda var…
6-7-8 Ekim Kobani olayları vardı hatırlarsınız,Diyarbakır’ı kan gölüne çeviren,Yasin Börü ve arkadaşlarının hunharca katledildiği olaylar…
Diyarbakır’da o dönemde İran’lı Şii ajanların bölgede cirit attığını Sünni Müslüman Kürtleri DEAŞ Terör örgütü üyesi diye halkı galeyana getirdiğini de kimse bilmez yada bilmek istemez…
Günümüze gelecek olursak eğer;
Bugün PKK’nın sözde hendekli öz yönetim çatışmalarına HDP’nin destek verdiği gibi,İran tarafından da desteklendiği bir gerçek. İran maşası Cemil Bayık ve PKK bir yerlerde harekete geçiyor. Şimdi de bunu Rusya desteği ile yapıyorlar. Irak Kürt Yönetimi ve Ankara arasında petrol ve doğalgazın boru hatları ile Türkiye’ye taşınması konusunda anlaşmalar yapıldığı bir dönemde PKK bu enerji hatlarının geçtiği bölgelerde kurtarılmış bölge diyerek olaylar çıkartıyor. Haliyle Kazılan hendeklerin PKK’nın tek başına bir kararı olmadığı da bir gerçek…
Bildiğimiz gibi geçen hafta (29.12.2015) Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Suudi Arabistan’a resmi ziyarette bulundu bu arada Umre yaptı ve Kabe açıldı ve Evi ziyaret etti.Hepimizin mutlu olduğu anlardı.Hasan Karakaya Ağabey’in ölümü ziyareti etkilemiş olsa da Suudi Arabistan Kralı Selman Bin Abdülaziz ile görüşmesi ve görüşme sonrası Suudi Arabistan’ın Türkiye ilişkileri açısından önemli…
2 Ocak 2016’da Suudi Arabistan, aralarında Şii lider Nimr el-Nimr’i ve El Kaide bağlantılı 47 kişiyi terör suçlamasıyla idam etti.Burada sadece Şii Lider Nimr el-Nimr ve Şii’ler idam edilmiş algısı yapan İran’a tabii ki Suudi Arabistan’ın tepkisi sert oldu.Terör suçlaması ile sadece Şii Lider değil,Sünnilerden de idam edildiğini duyurdu.Akabinde İran tarafı Suudi Arabistan’ın iç işlerine müdahale anlamına gelecek seviyede açıklamalarla krizi tırmandırdı.Ve tabii ki malumumuz üzere Tahran’da ki Suudi Arabistan konsolosluğunun tahrip edilmesine bir nevi göz yumulması Suudi Arabistan-İran ilişkilerinin askıya alınması için yetti.Tabii ki Suudi Arabistan vatandaşlarının İran’a ticareti dahil uçuşlarında her iki yönde askıya alındığını duyurdu.ve diplomatik ilişkilerini tamamen kesti.
Burada İran’ın Suudi Arabistan üzerinde kurmaya çalıştığı baskı rejimi ters tepti! Fakat kafaları kurcalayan en önemli etken ise İdamların Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın ziyareti sonrasına rastlamış olması. İran’lı gazeteciler idamlardan hatta Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı sorumlu tuttu. Suudi yönetimin Cumhurbaşkanımızdan güç aldığı doğru olduğunu var saysak bile birebir anlamda İdamlardan sorumlu tutmak tamamen akıl ve İzan dışıdır.
İran’ın Suudi Arabistan üzerinde kurmaya çalıştığı hakimiyet ters teptiği gibi Bahreyn, B.A.E., Kuveyt,Katar ve Sudan’da İran ile olan ilişkileri de askıya aldı.
Arap ve İslam Dünyasında tamamen Şii hakimiyeti kurmanın derdine giren İran, Arap dünyasını ikiye böldüğü gibi kendisine yeni yeni cepheler açmaya başladı.
Bu arada en enteresan tepki ise Rusya’dan geldi ve “Her iki dost iki ülke arasında Arabuluculuk” yapabileceğini söyledi.Cümlenin tuhaf yeri ise “HER İKİ DOST ÜLKE” olsa gerek.İran ile sürekli dostlukları pekişen Rusya’yı görüyoruz da,Suudi’lerle Rusların dost olduğunu bilmiyorduk 🙂
Ve bir dip not atalım hemen buraya!
Petrol fiyatları olarak ta bakacak olursak eğer,Suudi Arabistan’ın SAVAŞ ihtimali üzerine hafifte olsa yukarı trende giren petrol fiyatları ancak 1-2 günlük yükselişle kaldı ve tekrar geri düşüşe geçti.Müslüman Alemi açısından baktığımızda ise 2016 yılında son derece KANLI PETROL senaryoları ortaya çıkacak gibi görünüyor.
2016 Yılının İran’ı daha çok saldırgan daha çok agresif politikalar izleyeceği kesin,Ancak uygulayacağı politikalar kendisini daha çok İslam aleminde yalnızlığa iteceği gibi ilk etapta Suriye de büyük bir hezimeti de uğratacağını söylemek şimdiden kimse için sürpriz olmamalı…Tabii ki ondan önce Yemen’de ki Husilere verdiği destek ve İdamlar neticesinde Suudi Arabistan ile birbirlerine girmezlerse!!!
//