Osmanlı’da, ajan olarak çok bulunmuş, İngiliz olan yaşlı bir adam, 1956 yılında (Amerika’da) Washıngton’da bulunan daimi gurup da bir seminer veriyordu!
Bu seminerde, Amerikan subaylarının yanısıra, dünya devletlerinin kurmay subayları ve İngiliz üst yetkilileri vardı!
Başka İngiliz bir üst yetkili: “Bu seminer, OSMANLI NEDEN KAYBETTİ konusunda özel bir semineridir” diye bir açılış konuşması yaptı!
Sözü bana verdi..
Bütün Osmanlı topraklarını gezmiş yaşlı bir adam olarak elimde KALIN BİR KİTAB olduğu halde kürsüye geldim!
Bütün dinleyiciler seçme insanlardı!
Tek tek gözlerinin içine baktım!
İçlerinde bir TÜRK vardı… Kırk yaşlarında gösteriyordu. Vakur duruşu ve kurt gibi bakışı dikkatimi çekmişti!
Ve
Ben, “büyük savaşlar silah ile kazanılmaz!” diye konuşmaya başladım!
Elimde ki kitabı havaya kaldırdım!
Osmanlı’da Türkler; bu kitabı okurken, ben dinlemekten sıkılırdım, çünkü okuduklarından hiç bir şey anlamazdım!
Ancak Osmanlı’da okumasını bilmeyenler ve okunanı anlamayanlar, bu kitab okunmaya başladığında,
bütün işlerini bırakırlar, abdest alırlar (bilhassa belirtiyorum) başlarına muhakkak takke koyarlardı…
Kitabın göbekten yukarda tutulmasına dikkat ederek hususi bir hürmet ile iki diz üzerine otururlar, kafalarını önlerine eğerler,
Ortamda okuyanın sesi harici çıt çıkmaz, ve kitabın okunması bitinceye kadar huşu ile dinlerler hemen hemen her dinleyenin
gözlerinden yaş akardı…
Nefes aldıklarını dahi farketmezsiniz! Okunanları anlamadıklarını biliyorduk.
Asıl merak ettiğimiz, NEDEN, bu kitap okunmaya başladığında, bütün işlerini bırakırlar, konuşmazlar abdest alırlar ve sessiz bir şekilde dinlerlerdi!
Ve “Takke sünnettir!” diyerek taviz vermezlerdi.
Anlamadıkları halde bu kitab, bu insanlara nasıl böyle bir tesir yapıyordu, hayret etmemek mümkün değildi!
Bu konuda günlerce düşünmüştük…
Bizde incile böyle bir saygı gösterilmezdi…
Dünyada hiç bir kitaba böyle bir hürmet gösterilmezdi!
Sonra tesbit ettik ki; önce; topluluğa bakarak, sonra yavaş yavaş elimdeki kitabı havaya kaldırarak;
“Müslümanları sessiz sessiz ağlatan, gözlerinden yaş akıtan, bu kitab; Kur’ân-ı kerîmdir!” Dedim..
Bu tesirin sebebini… anlamıştık!
“Türkler bu kitabı AKILLARI ile değil KALPLERİ yani ruhları ile DİNLİYORLARDI!”
İman, akıl ile değil kalb ile olur diyorlardı!
Bu kitab orijinaldir.
Temizdir.
Kirlenmemiştir!
İnsan görüşü karışmamıştır!
Allah’dan, peygambere geldiği gibidir!
Ve
Allah’ın kitabıdır.. Bu kesindir!
Türklerin de imânı temizdi, saftı, kirlenmemişti, hakiki idi..
Halbuki incil öyle değildir! Allah’ın gönderdiği, İSA peygambere gelen İncil insanlar tarafımdan değiştirilmişti.
İnsan görüşleri yorumları İncil’e karışmış, İncil bozulmuştu.
104 İncilden seçilerek insanların yazdığı dört İncil biz hrıstiyanlara Allah’ın kitabı diye okutuluyordu!
İtiraf etmek gerekirse; biz bunu biliyorduk! Ancak; geleneksel olarak oluşan ve devam eden, vatan, millet, din bağlılıklarını terk edemiyorduk!
Topluma uyuyorduk… İçine; insan sözleri ve görüşleri karışmış incil! İlahiliğini kaybetmiş ve kirlenmişti!
İngiltere’de; yaptığımız bir toplantıda: “BİZ DE KUR’AN’ KERİMİ DEĞİŞTİRELİM” dediğim de,Osmanlı’da beraber ajanlık yaptığım Christopher,
“Bu mümkün değil” dedi! “Evet, Kur’anı değiştirmek mümkün değil! Çünkü…” diye devam etti..
“Bütün dünya kütüphanelerinde on binlerce orijinal kuran var! Toplamak yok etmek mümkün değil, toplasanız yok etseniz dahi…
Bütün dünyanın her tarafında yüz binlerce hafız var ve tüm Kur’ân-ı kerîmi ezbere biliyorlar!, Her hafız Kuranı, kendi memleketlerde ayrı ayrı yazsa, notası virgülü değişmeden aynısını yazarlar!” Christopher bunu söyleyince Kur’ân-ı kerîmdeki bir âyet-i kerîmeyi hatırladım! “Onu biz indirdik biz koruruz!”
Madem Kur’ân-ı kerîmi değiştiremeyeceğiz, başka bir şey olmalı.
Bir şey yapmalıydık..
Bu kitaba olan, bu hürmet, saygı yok olmalı idi..
Bu hürmetin GÜCÜNÜ, kuvvetini müslümanlardan, Türklerden almamız lazımdı!
Bu “hürmetin KUVVETİ, saygının gücü” dünyayı titreten OSMANLI DEVLETİNİ kurmuştu!
Not; Osman Gazi’nin Kur’ân-ı kerîm bulunan odada sabaha kadar ayağını uzatmayıp uyumadığından bahsediyor!
Günlerce, geceler boyu bu işin üzerinde tartışmalar yaptık!
Mısır’da CEMALEDDİN ve ABDUH ile baş başa çok sabahladık.
Ve 1700 lü yıllarda yaşamış meslektaşımız HEMPHERİN hatıratını okurken Cemalettin, “Ne yapacağımız buldum!” dedi… Gerçekten;
Bu dehşet bir BULUŞTU… Bu buluş, İslâm âlemi ile alakalı buluştu!
Müslümanların ilerlemesini artık durdurmalıydık! Onları kendi kitapları olan Kur’ân-ı kerîm ile vurmalıydık!
Bu dehşet buluş, iki kelime idi! “KURANA UYALIM…”
Evet; Kuran’a Uyalım!…
Önce; bütün İslâm aydınların beynine; “Kurana uyalım’ı” yerleştirmemiz lazımdı!
Sonra; Bütün islam alemine… bu yayılmalı idi!
“KURANA UYALIM!”
Bütün misafirler şaşırmıştı… Kurt bakışlı Türk ise dikkat kesilmişti!
Gözlerimin içine bakıyordu! “Şimdi siz NE YAPMAK istiyorsunuz!” Der gibi..!
Salondan çıt çıkmıyordu.. Herkes ne diyeceğimi bekliyordu..
Ben dünyanın en büyük savaşını kazanmış bir komutan Eda’sı ile salona baktım ve tane tane yavaş yavaş konuşmaya başladım!
“Onlar BİN yıldır Kur’ân-ı kerîme uyuyorlar!” dedim!
Kur’ân-ı kerîme uyanlara, “Kurana UYALIM” demek; “Kur’ân-ı kerîme uymayı DEĞİŞTİRELİM” demektir!
Madem Kur’ân-ı kerîmi değiştiremiyoruz! Kur’ân-ı kerîme uymayı değiştirelim ve bunun sloganı:KURANA UYALIM! olmalı…
Bin yıldır; “Peygamberlerinin açıkladığı şekilde” Kurana uyuyorlar!
Hepsinin din anlayışı yani imanı aynı ve bu iman, Kuran okuyanlarda da ve okuyup anlamayanlarda da ve okumasını bilmeyenlerde de aynı!
Bu îmân Kur’ân-ı kerîm okunurken hepsini ağlatıyor!
Allahü teâlânın kitabı olduğunu biliyorlar! Peygamberlerinin açıkladığı şekilde kurana uyuyorlar!
Bin yıldır, Kur’ân’ı takkesiz dinlememeleri gerektiğine müstehap olduğuna, bünün Kur’ân-ı kerîme saygı olduğuna îmân ediyorlar!
Ve
Taviz vermezlerdi!
Madem Kuranı değiştiremiyoruz! O zaman müslümanların Kur’ân’a olan hürmet, tazim, saygı ile birlikte Kur’ân’dan anladıklarını yani imânlarını değiştirelim.
Peygamberlerinin Kur’ân’dan anladığını ve açıkladığını bir kenara atalım.
Kendi ANLAYIŞLARI ile KUR’ÂN’A uymalarını sağlayalım.
Her birinin imânı farklı olur…fakat İmanları farklı olduğu halde kendilerini aynı imanda ve müslüman zannederler!
Bunu ancak ve sadece KUR’ÂN’A UYALIM ile yapabiliriz!
Kur’âna UYALIM!
Sözünü bütün aydınların beynine yerleştirmemiz lazım!
Evet, bin senedir, Osmanlı’da, Selçuklu’da bir tane Kur’ân tercümesi yoktu!
Hemen Kur’ân tercümeleri yaptırmamız lazımdı!
Ve Her müslümanın Kur’ân’dan kendi anladığına uymasını sağlamamız gerekiyordu!
HER KAFADAN İSLAMİYET adına farklı bir SES gelmeli idi!
İşimiz zordu zaman istiyordu!
Bu büyük bir projeydi..
İslamın BİRLİĞİNİN kalbine saplanacak bir hançerdi!
İlk iş… Bunu karşı duracak, buna mani, engel olacak âlimler yok edilmeli…Ortadan kaldırılmalı idi!
Ve KURANA UYALIM!… dalga dalga yayılmalı idi! Bu bir devrimdi! Karşı çıkacak ve toplumu uyaracak alimler kalmamıştı!
Kimse, “Hayır Kur’ân’a uymayalım!” DİYEMEZDİ..
Biz, Kur’ân’a UYALIM ile Kur’ân’a UYMANIN şeklini değiştiriyorduk! Kur’ân ile müslümanları vurmuştuk!
Onlar Peygamberinin, sahabelere öğrettiği şekilde, sahabelerin müctehid imamlara yazdırdığı şekilde Kur’ân’a UYUYORLARDI.
Buna (Edille-i şer’ıyye) diyorlardı! Kur’ân-ı kerîm kitabları gibi,
İmanları da hakiki ve BİRDİ! Şimdi ise kitapları hakiki BİR olacak… Ancak Kur’ân’dan aldıkları İMANLARI farklı olacaktı…
Kur’ân’a uyarken kendi kendilerine oluşturacakları yeni yeni İmanlar oluşacak (farklı anlayışlarından dolayı) mecburi bu imânlar değişik olacak ve herbiri FARKLI!
İman etmiş olacaklardı!
Bu hakikaten, gerçekten DEHŞET BİR PROJE İDİ! ve Kur’ân’ı değiştirmeden müslümanların imanını değiştirme, yok etme projesi idi!
Bu tahribatı anlamaları mümkün değildi! Çünkü artık bunu anlayacak alimleri yoktu!
Ve
Kur’ân’a orijinal hali ile duruyordu! Yapılanı
Anlamadılar…
Anlayamadılar…
Bütün aydınlar,
Bütün cemaatler,
Bütün din okulları,
Bütün islâm alemi,
“KURANA UYALIM” Kampanyasına katıldılar!
İlk kuran tercümesini ZEKİ MEGAMİZ adlı bir Hristiyan Araba yazdırmıştık!
İlk meali ise MİSAK isimli bir Ermeni’ye…
Tercümeler ve mealler çoğalmaya başladıkça artık her kafadan bir ses geliyordu..
İslam adına farklı cemaatler türüyordu!
Her cemaat kendi yolunu görüşünü, savunuyordu!
İSLÂM BİRLİĞİNİ YOK ETMİŞTİK!
Hemde KUR’ÂN ile… Müslümanlar; KUR’ÂN’A UYDUĞUNU zannederken Kur’ân’dan, Peygamberlerinin anladığını bırakıyorlar ve insanların yorumlarına, görüşlerine anladıklarına uymaya başlıyorlardı!
Kafalar karışmıştı… Ayrılma ve bozulma devam ediyordu!
Kur’ân’a UYALIM sesleri yükseliyordu! Kur’ân’dan çıkan farklı manalar yeni yeni değişik imanlar oluşturuyordu.
104 İncilden dört incil çıkmıştı. Bir Kur’ân’dan binlerce imân! Bu İstanbul’u feth etmekten daha büyük devrimdi!
KUR’AN’LARI HAKİKİ VE BİR! Fakat anlayışları ve imanları FARKLI müslümanlar!
Artık Kur’ân-ı kerîm okunmaya başladığında abdest alıp başında takke, bütün işlerini bırakmış, iki diz üzerine oturup nefesi tutulmuş, gözünden yaş akan insanlar yoktu!
Kur’ân’ı okumak için abdest almaya gerek olmadığını, Kur’ân’ın öcü olmadığını, KUR’ÂNA UYULMASI gerektiğini, haykıran yüzlerce din adamlarımız evet bize çalışan din adamları yetişmişti.
Artık
“Kur’ân’ı ölülerinize okumayın KUR’ÂN’A UYUN” diye haykıran şairleri vardı!
Megamizlere ihtiyaç yoktu!
“KUR’ÂN’A UYALIM” diyen ancak bu işin NASIL OLACAĞINI bilemeyen.. Yani herkesin kendi anladığına uymasının Kur’ân’a uymak olduğunu sanan topluluğu oluşturmuştuk!
Artık
“KUR’ÂN’A UYALIM” diye bağıran Kur’ân-ı kerîme uymanın hürmet ile başladığını bilmeyen Kur’ân’a saygısız müslümanlar çoğalıyordu!
Herkes Kur’ân’a UYULMADIĞI için, geri kalındığını dinden uzaklaşıldığını söylüyor!
Ve tekrar; “KUR’ÂN’A UYALIM” diye bağırıyorlardı…
“KUR’ÂN’A UYALIM” diyenlerin sayısı artıkça..
O eski abdestli iki diz üzerinde ANLAMADAN gözleri yaşlı kuran dinleyenlerin sayıları yok oluyordu!
Artık islam toplumu Kur’ân-ı kerîme NASIL uyulur bilmiyordu?..
Sadece ellerinde orijinal Kur’ân-ı kerîm, dillerinde KUR’ÂN’A UYALIM kelimesi vardı!
Osmanlı da bir hoca bana, Allahü teâlânın peygamberlerin sıfatlarını, 32 farzı, islamın, imanın şartlarını Namazın farzlarını,
Ve bir çok konuyu,
EZBERLETMİŞTİ
Yani
Hakiki İslâmı öğretmişti. Ve Kur’ân-ı kerîme uymak bu demişti!
Şimdi gusül abdestinin nasıl alındığını BİLMEYEN KUR’ÂN’A UYALIM diye bağıran bir topluluk oluşturmuştuk..
İSLAMIN EĞİTİM ÖĞRETİ SİSTEMİNİ DEĞİŞTİRMİŞTİK!
Hep bir ağızdan BAĞIRIYORLARDI:
KURANI UYALIM
Evet
KURANA UYALIM..
(Halbuki yukarıdaki bilgileri öğrenmek Peygamberlerinin açıklaması ile Kur’ân’a uymaktı..
Eskileri buna “ef’âl-i mükellefîn” ve “EDİLLE-İ ŞER’IYYE” diyorlardı…)
Ben konuşmamı bitirmiştim!
Ortalıkta çıt yoktu!
Nefesler kesilmiş herkes bana bakıyordu. Kurt bakışlı Türk’ün gözlerine baktım o da şaşkındı ve bana bakıyordu.
Ve Gözlerinden iki damla yaş akıyordu..
Biliyordu, artık bunun düzelmesi imkansızdı..
KURANA UYALIM…
Ahtapotun kolları gibi bütün islam alemini sarmıştı!
Toplantıdan çıkarken İngiliz konsolosun, kulağına “bu Türk kim” diye sordum!
“Albay Hüseyin FEYZULLAH” dedi!
Papaz Jeff Warren