Amerikan Başkanı Trump’ın birkaç hafta önce Suudi Arabistan Kralı’na “Bak Kral, biz seni koruyoruz. Biz olmazsak iki haftaya devrilirsin” dediğini açıklaması bütün dünyada önemli yankı uyandırmıştı.
Bu sözler her şeyden önce ABD ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin mahiyeti hakkında yorumlar yapılmasına yol açmıştı.
Amerikan desteğiyle iktidarda kalmanın bedeli neydi Suudi Arabistan Kralı için?
En çok bu yönüyle konuşuldu Trump’ın sözleri.
Suudi Arabistan’ın Amerikan silahları almak için imzaladığı yüzlerce milyar dolarlık anlaşmalar.
İsrail’in bölgedeki saldırgan politikalarına ses çıkarmaması.
Mısır’daki darbenin finansmanını üstlenmesi.
İran’a karşı Trump’ın kurduğu ittifaka liderlik yapması.
ABD’nin Suriye politikasının finansörü olarak devreye girmesi.
Bütün bunlar Suudi Arabistan Kralı’nın Trump’ın desteğiyle iktidarda kalmasının bedeli olarak konuşulan konular arasında yer aldı.
Aslında burada söz konusu olan Suudi Arabistan Kralı Selman değil, Trump’ın desteğiyle ülkede yönetimi fiilî olarak devralan Veliaht Prens Muhammed bin Selman’dı.
Yukarıda saydığımız bedeller karşılığında Veliaht Prens iktidara taşındı. Ülkede iktidara ortak olabilecek diğer kraliyet ailesi mensuplarını acımasız bir şekilde tasfiye etmesine yardım edildi.
Ama şimdi Cemal Kaşıkçı meselesiyle ilgili gelinen noktada Amerikan Başkanı Trump çok zor bir ikilemle karşı karşıya kaldı.
Uzun zamandır yatırım yaptığı Muhammed bin Selman’ın bu olaydaki sorumluluğunu örtmeye çalışmak ve onunla iş birliğine devam etmek birinci seçenekti. İkinci seçenek ise,ABD’de yapılacak seçimler öncesinde böyle bir riske girmemek ve Veliaht Prensten desteğini çekmek.
Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğunda öldürüldüğüne dair iddiaların ortaya çıkmasının ardından Trump’ın verdiği çelişkili tepkiler, Amerikan Başkanı için bu ikilemin ne kadar büyük olduğunun açık göstergesi.
Önce Kaşıkçı’nın akıbeti hakkında çok kötü şeyler duyduğunu söyleyip Suudi Arabistan’ı “çok ağır şekilde cezalandırmaktan” bahsetti. Ancak bundan kısa bir süre sonra Orta Doğu’daki en önemli müttefiklerinden birini kaybetme endişesiyle tavır değiştirip, Veliaht Prensin bu olayda sorumluluğu olmadığına inandığını açıkladı. “Suudi Arabistan’a ihtiyacımız var” diyerek Riyad yönetimiyle ilişkileri bozacak adımlar atmayacağının sinyallerini verdi.
Kaşıkçı’nın Washington Post yazarı olması ve içerideki muhalefetin seçimler öncesinde bu olay üzerinden kendisine yüklenmesinden endişe eden Trump, Dışişleri Bakanı Pompeo’yu Riyad ve Ankara’ya gönderip Muhammed bin Selman’ı kurtarmanın yollarını aradı.
Ancak Pompeo’nun dönüşünden sonra Amerikan Başkanı’nın yaptığı açıklamalar, Trump’ın artık Muhammed bin Selman’ı savunma riskini üstlenmek istemediğine işaret ediyor. Gelen haberlerin Kaşıkçı’nın öldüğüne işaret ettiğini ifade edip, Suudi Arabistan’ın bunda sorumluluğu varsa bunun çok ağır sonuçları olacağını söylemesi Amerikan Başkanının yeniden tavır değiştirdiğinin göstergesi.
Trump’ın bu son açıklamaları, Suudi yönetimi konusunda Washington’un artık B planına geçtiğinin işareti olabilir.
Yani Muhammed bin Selman’ın yerine yeni veliahdın, belki de yeni kralın kim olacağına dair hazırlıklar başlamış olabilir Washington’da.
Trump ve ekibi, Suudi Arabistan’da mevcut iktidarı tutmanın maliyeti ile yeni bir iktidarı getirmenin maliyeti arasında gerekli hesaplamaları yapmış ve çoktan karar vermiş olabilirler.
Bu kararın ne olduğunu belki Muhammed bin Selman da biliyordur.
Belki Trump kendisine “Bak Kral, seni ben bile kurtaramam artık!” dememiştir, ancak daha önce söylediği “Ben olmazsam iki hafta tahtında kalamazsın” sözlerini hatırlıyorsa, Trump’ın desteğini çekmesinin iktidarının sonu anlamına geleceğini de çok iyi biliyordur.
Zira sırtını ABD’ye dayayarak hem ülke içerisinde hem de Orta Doğu bölgesinde izlediği agresif politika Veliaht Prens’e çok düşman kazandırdı. Şimdi arkasının boşaldığını gören bütün muhalifler onu devirmek için harekete geçecekler.
Washington’un yapacağı ise, Muhammed bin Selman’ı devirmek için harekete geçenler arasından Amerikan çıkarları için en uygun olanı belirleyip onun önünü açmak olacak. Tıpkı geçmişte Muhammed bin Selman’ın yolunu açtığı gibi.
Bu kısır döngüye “dur” demenin yolu ise, iktidara talip olanların, sırtını dışarıdaki aktörlere değil kendi halkına dayamasından ve bunun için gerekli bedeli ödemeye hazır olmasından geçiyor.
Prof.Dr. Kemal İnat