İkinci Dünya Savaşında, Japonya ve Almanya yenilmiş, ABD galip ve süper güç olarak bu savaştan çıkmış ve iki ülkenin askerleri terhis edilmiş, anayasaları dâhil, bütün sistemleri ABD tarafından yeniden oluşturulmuştu. İşgal edilen bu ülkelerin güvenliğini bizzat ABD kendisi üzerine almış, aslında bu ülkeleri kendi askeri ve ekonomik üssü yapmıştı.
Almanya’nın hâlâ işgal edilmiş ülke statüsünde olması, ordusunun olmaması, Almanları dışarda operasyon için istihbarata yönlendirdi. CIA bir dönem Almanya’yı Avrupa bölgesi temsilcisi gibi kullandı, ancak Almanya 2004 yılından beri ABD ile istihbarat paylaşımını ya kısıtladı ya da paylaşımda bulunmadı.
Bu olayların 2001 yılındaki 9/11 terör olaylarından sonra gelmesi gelişmesi de, Almanya’nın artık ABD sultasından çıkarak kendince bir rota izleme amacını işaret etmektedir. Bunun bir uzantısı da, Almanya’nın henüz kabullendiremediği BM gibi teşkilatlarda veto hakkına sahip olmak arzusudur. İkinci Dünya Savaşının getirdiği küresel sistem, yani Atlantik hâkimiyetinin bitmesini en çok Almanlar istiyor. Ve bunu ABD’yi kızdırma pahasına, Rusya’nın desteklediği Esad’ı destekleyerek yaptı. Bu şekilde Almanya, ABD’nin Ortadoğu’da Obama döneminde bıraktığı boşluğu vekâleten de olsa doldurma amacını taşıdı.
Almanya sessiz ve derin operasyonlar konusunda, ayaküstü lokantası gibidir. Herkese bütçesine göre hitap eder. Merkel’de tecelli eden Hitler ruhu Avrupa’dan, Ortadoğu’ya kadar uzanmaktadır. Almanya Ortadoğu’da Türkiye’ye karşı İsrail ve İran’la, Balkanlarda Rusya ve Türkiye’ye karşı, Hırvatlar, Avusturya ve Slovenya ve Slovakya ile işbirliği halindedir. Bir Hamburger karşılığında bir döner ikramı zaman alacaktır. Türkiye’yle Türkçe ve Ziraat Bankası nezdinde ciddi bir rekabet hali devam etmektedir.
Yıllar içinde Almanya, “Kaplancılar” denilen radikalleri, ateist Alevi grupları, DHKP-C militanlarını bizzat Almanya içinde ya da Alman etki alanlarında korudu, kolladı, teşvik etti. Dahası, PKK’nın dönemsel destekçilerinden oldu. Bu PKK’nın bazı kollarına yataklık yapmaktan, güya liberal düşünceye destek verme tarzında, para, lojistik ve hatta askeri yardımlara kadar uzandı. Ancak Almanya’nın hesaplamadıkları da bugün Almanya’ya dönen bumeranglar olmaktadır. Bunun bir kısmı, Almanya, vekâleten götürdüğü bazı işleri bizzat asaleten sahiplenmek isterken, İngiltere ve ABD’yi de kızdırmış görünüyor. Merkel’li Almanya, belki de asıl Clinton’lu Amerika ile daha belirgin bir savaşa girişecek. Volkswagen’in yaşadığı kriz, belki de müstakbel iflas bu müttefik savaşının belirgin ilk işaret fişeği gibi görünüyor. Ve bazı açılardan dünya, İkinci Dünya Savaşından sonra oluşan dengelemeye çalışırken, Birinci Dünya Savaşındaki dengeler gündeme geliyor.