TRT World Forum 2018’in bu yılki başlığı “Parçalanmış Bir Dünyada Barış ve Güvenliği Yeniden Düşünmek” idi. 3-4 Ekim’de İstanbul Swiss Hotel’de düzenlenen oturumlara Avrupa’dan Afganistan’a, Ürdün’den ABD’ye dek muhtelif konuşmacılar iştirak etti. Ürdün Kraliçesi Rania el-Abdullah’ın konuşması ve sonrasında Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın kapanış konuşmasıyla sona eren Forum’un ilk oturumunda tarih üzerine konuşuldu. ABD’li eski stratejist Prof. Dr. Robert D. Crane, İngiliz tarihçi Prof. Dr. William Hale, Prof. Dr. Şükrü Hanioğlu ve Amerikalı stratejist Thomas Barrett’in konuştuğu ilk oturum tarih meraklıları için kayda değerdi. Bu yazıda Forum’un konuşmacılarının anlattıkları doğrultusunda kısaca iki soru soralım: ABD’nin terörü desteklediği iddiaları ne kadar doğru olabilir? Osmanlı’nın milletler modeli günümüz küresel ve milletlerarası krizlerinde ne kadar çözüm olabilir?
Amerikan Stratejistten Osmanlı Modeli Teklifi
Bir dönem ABD Başkanı R. Nixon’ın danışmanlığını yapmış olan emekli diplomat ve akademisyen Robert D. Crane, Osmanlı modelinin harika bir sistem olduğu için uzun yıllar Ortadoğu’da hayatta kaldığını ve bölgede barış tahsis edebildiğini ima etti. Aslında pek çok şeyi de açıkça söyleyen Crane’e göre, Türkiye içinde bulunduğu krizler bölgesinde büyük mesuliyet sahibi bir ülke konumundadır. Müslüman olduktan sonra Faruk Abdulhak ismiyle de bilinen Robert D. Crane, medeniyetlerin zorluklara direnç gösterdikleri zaman yükselişe geçtiğini, aksi halde çöktüklerini söylerken günümüzde ABD’nin buna bağlı bir çöküş içinde olduğunu düşünüyor. Ona göre Osmanlı sistemi pek çok sebepten ötürü dünyaya model çünkü Osmanlı devrinde milletlerin muhtariyeti (özerkliği) vardı, ancak modern Avrupa’da yeni devlet sistemiyle milletlerin bu varlığı ortadan kaldırıldı. ABD bütün dünya milletlerinin varlığını tehlikeye soktuğu gibi Avrupalıların oluşturduğu devletler de böyle. Crane’e göre bu şartlar ortamında “Osmanlı’nın bilgeliğine dönmemiz lazım.” Osmanlı modelinde bir Türk tarzı geliştirilirse Atlantik’ten Çin’e bir model olarak sunulabilir.
Londra Üniversitesi SOAS’ta yıllarca Ortadoğu tarihi üzerine dersler veren ve Türk dış politika tarihi üzerinde ihtisas sahibi olan tecrübeli tarihçi William Hale, Ortadoğu’da II. Dünya Harbi’nden beri yaşanmakta olan hadiselerin üç farklı sahnede devam ettiğini söyledi. Hale’e göre bunlardan ilki İsrail – Filistin çatışmasıyla bölgeye yayılan çatışmalar, ikincisi Suriye üzerinden bölgeyi etkileyen gerilimler ve üçüncüsü Körfez’de İran ile Suudiler arasında yaşanan husumetlerle devam ediyor. ABD ve Rusya bu gerilimlerde belirleyici güç olarak yer alıyorlar. Princeton University’de dersler veren Prof. Dr. Şükrü Hanioğlu ise Osmanlı döneminin belki her yönüyle kusursuz olmadığını, 1860’larda da Suriye’de krizlerin yaşandığını ancak Osmanlı sonrasında bölgede yaşananlarla kıyaslandığında Osmanlı devrinin çok iyi olduğunu ifade etti. Peki, bu çatışmalarda en büyük rol kimlerindi? Teröristler veya aşırılık ve şiddet yanlısı grupları kimler destekliyordu?
Forum’un İranlı konuşmacılarından Ali Asghar Soltanieh, (İran’ın IAEA eski daimi temsilcisi) de Hillary Clinton’ın kitabına atıf yaparak benzer bir görüş paylaştı. İranlı diplomat, DAİŞ gibi örgütlerin aslında yıllar önce Sovyetlere karşı ABD’nin desteklemesiyle gelişen El-Kaide’nin sonucu olduğuna dikkat çekti. İran’ın 1980’lerden beri ABD karşıtı siyaset dili kullanmayı resmi politika olarak yürütmesi yüzünden İranlı bir diplomatın sözleri küresel medyada kayda değer görülmemektedir. Ancak ABD’nin İslam dünyasında hangi grupları nasıl destekleme stratejisiyle hareket ettiğine dair en çarpıcı ifadeler aynı forumun bir diğer mühim konuşmacısı olan Afganistan eski reisicumhuru Dr. Hamid Karzai’nin kürsüden yaptığı konuşmada görülecekti. Önce Hamid Karzai’nin kısa geçmişine bakalım.
Brzezinski Cevaplıyor: ABD, Aşırı Grupları Destekler Mi?
ABD, 11 Eylül bahanesiyle Afganistan’a girip Taliban rejimini devirdikten sonra yerine Dr. Hamid Karzai’yi geçirmişti. Dr. Karzai, o günlerde ekibiyle birlikte komşu ülke Pakistan’daydı ve Amerikan işgali başlayınca O ve ekibi buradan harekete geçip ülkelerine geri dönmüşlerdi. Amerikan Özel Kuvvetleri, Hamid Karzai ve ekibinden bazı kişileri kaçırıp yurtdışına çıkarmıştı. Bunu onları korumak için yaptıklarını söylemişlerdi. Nihayet Aralık 2001’den itibaren Afganistan Cumhurbaşkanlığı makamına getirilen Dr. Karzai, 2014’te ayrılana kadar ülkesinin liderliğini üstlenmişti. Karzai, el-Kaide ve Taliban gibi aşırı gruplara düşmandı ve Batılı müttefiklerle işbirliği yaparak Afganistan’ın geleceğini inşa etme rolünü üstlenmişti. Ancak yıllarca Amerikalılarla birlikte çalışırken ABD dış politikasının yapıcı gibi görünen aslında yıkıcı olan gerçek yüzünü yakından görmeye başlamıştı.
İstanbul’daki konuşmasında belirttiği üzere Karzai’ye göre ABD, 11 Eylül’den sonra terörle mücadele diye bir politika başlatmıştı ama bunun devamını getirmemişti. Bu politika, büyük yıkımları beraberinde getirecek bir sonuca yol açmıştı. Böylece bugün el-Kaide’den başka DAİŞ de artık Afganistan’a girmiş oldu. Peki, ABD gerçekten terörle mücadele ederken aşırıcı gruplarla savaşıyor muydu yoksa bunu bir bahane olarak mı kullanıyordu? Yoksa artık genel kabul gören bir yaklaşıma göre ABD, aşırı gruplarla savaşı bir vasıta haline mi getirmişti? Eski Afgan cumhurbaşkanı, Amerikalıların Ankara’ya söyledikleri gibi Suriye’de aşırı gruplarla savaşırken YPG’yi taktik olarak kullandıklarını hatırlatarak konuşurken Forum’un dinleyicilerine bizzat başından geçen bir hikâyesini de anlattı.
Cumhurbaşkanı Hamid Karzai, 2013’te Washingon’a bir ziyaret düzenlemişti. ABD’li önde gelen sekiz dokuz kişilik stratejistler grubuyla bir toplantıdaydı. Bunların bazıları emekli bazıları muvazzaf idiler. Aralarında meşhur stratejist Zbigniew Brzezinski de vardı. Afganistan Cumhurbaşkanı bir ara Amerikalı muhataplarına “ABD’nin Soğuk Savaş döneminde Sovyetlerin Afganistan işgaline karşı tüm aşırı grupları desteklediği doğru mudur?” diye sordu. Brzezinski “evet, doğrudur” diyerek cevap vermişti. Onun bu net tavrına şaşıran Karzai tekrar sormuştu: “Ama nasıl böyle bir hataya düştünüz? Pahalıya malolmadı mı bu strateji?” Brzezinski’nin cevabı gene net ve sarihti: “Sovyetlerin çökertilmesi daha mühimdi.” Dr. Karzai, ABD’nin Afganistan siyasetinin böyle yıkıcı olduğunu söyledikten sonra yeni politikasının da yıkıcı olmaya devam ettiğine dikkat çekti ve Forum konuşmasını tamamladı.
Cafer Talha Şeker