Âlimler, “Bütün varlıklar, Allahü teâlânın varlığına alâmet oldukları, O’nun varlığını gösterdikleri için, mahlûkların hepsine “âlem” demişlerdir.
Bundan önceki bir makâlemizde, insana “âlem-i sağîr=küçük âlem” veya “zübde-i âlem=âlemin özü, hülâsası” denildiğini ifâde etmiştik. “Âlem-i Sağîr”: “Kendisinde, yaratılmışların hepsinden birer nümûne bulunduğu için, insana verilen bir ad”dır. Nitekim, büyük âlim ve velîlerden İmâm-ı Rabbânî (kuddise sirruh) şöyle buyurmuştur: “İnsan, âlem-i kebîrdeki (insan dışında bulunan âlemdeki) her şeyi, kendinde topladığından, mahlûkların (yaratılan varlıkların) en kıymetlisi olduğu gibi; kalb de “âlem-i sağîr”de bulunan her şeyi, kendisinde topladığı için, çok kıymetlidir. Kalbe “Âlem-i asğar (en küçük âlem)” ismi verilmektedir.”
Kur’ân-ı kerîmin hemen başında, daha 1. sûre olan “Fâtiha-i şerîfe”nin ilk âyet-i kerîmesinde, “Hamd âlemlerin Rabbine mahsûstur” buyurularak “âlemler” kelimesi zikredilmiştir. “Âlem”in çoğulu “âlemîn” veya “avâlim”dir.
“Âlem”: “Allahü teâlâdan başka her şey, Allahü teâlânın yarattığı şeylerin hepsi, kâinât, varlıklar”dır. “İnsandan başka bütün mahlûkât, kâinât ve içindekiler”e “Âlem-i Kebîr (Büyük Âlem)” denilmektedir. İmâm-ı Rabbânî (rahmetullahi aleyh), “Âlem-i kebîrdeki mahlûkların en şereflisi ve en büyüğü Arş‘tır” buyurmuştur.
Sa’düddîn-i Teftâzânî (rahmetullahi aleyh) ve Seyyid Şerîf Cürcânî (rahmetullahi aleyh) gibi “Kelâm” âlimleri ile Senâullah Pânî Pütî (rahmetullahi aleyh) gibi “Tefsîr” âlimleri, “Bütün varlıklar, Allahü teâlânın varlığına alâmet (delîl) oldukları, O’nun varlığını gösterdikleri için, mahlûkların (yaratılmışların) hepsine “Âlem” demişlerdir.
Varlıkların aynı cinsten olanlarının her birine de, âlem, meselâ, “melekler âlemi”, “insanlar âlemi”, “cinnîler âlemi”, “hayvânlar âlemi”, “cansız maddeler âlemi” denir, demişlerdir.
“Görünen âleme, dünyâ”ya “Âlem-i Zâhir”; yine “Dünyâ”ya “Âlem-i Süflî” denilir. “Yerler, dağlar, gökler gibi, ölçülebilen ve tartılabilen madde âlemi”ne, “Âlem-i Ecsâd” denilmektedir. Buna “Âlem-i Halk”, “Âlem-i Şehâdet” ve “Âlem-i Mülk” de denir.
Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde (meâlen) buyurmuştur ki: “Elbette, Allahü teâlânın, bu âlemlere hiçbir ihtiyâcı yoktur.” (Ankebût, 6)
“Âlem, sonradan yaratılmıştır; çünkü devamlı değişikliğe uğramaktadır. Böyle her değişen şey, sonradan var edilmiştir. Âlem de, devamlı değiştiği için, o da sonradan yaratılmıştır.” [Reyhâvî (rahmetullahi aleyh)]
“Cisimlerin, maddelerin, durmadan değişmeleri, birbirlerinden meydana gelmeleri sonsuz olarak gelmiş değildir. Yâni âleme, “böyle gelmiş, böyle gider” denilemez. Bu değişmelerin bir başlangıcı vardır. “Değişmelerin bir başlangıcı var” demek, “âlemin var oluşunun bir başlangıcı var” demektir. Yâni “âlem yok iken, hepsi yoktan yaratılmış ve yine yok olacaklardır” demektir. Âlemi yoktan yaratan ise, hep var olan, hiç değişmeden, sonsuz var olan Allahü teâlâdır.” [Ahmed Âsım Efendi (rahmetullahi aleyh)]
[Yarın, bu konuyla ilgili başka bilgiler de vermeye çalışalım inşâallah.]
Ramazan Ayvallı