Diğer insanlar, bize rüya gördüğünden bahsettiğinde, kendimiz de uyuduğumuzda görmeseydik, rüya diye bir şeyin var olduğuna muhtemelen inanmayacaktık. Düşünsenize, uyurken insanın bedeni hareketsiz ve duyu organları ile şuuru harici sinyallere kapalı olduğu halde, bambaşka yerler ve insanlar gördüğünü ve tüm bunları neredeyse gerçekten yaşadığını söyleyebilmektedir. Pek çok modern psikoloğa göre, rüyalar ruh halimiz hakkında bize önemli bilgiler verir. Alfred Adler’in de dediği gibi, rüya bir yerlerde bir ateş yandığını gösteren dumana benzer. Usta bir oduncu dumanı dikkatle izleyebilir ve ne çeşit bir odunun yandığını söyleyebilir.
“Rüyalara dair bilimsel temellere dayanan ilk açıklamalar 1800 lerde Burdach, Delboef ve Robert gibi bilim insanları tarafından rüyaların incelendiği uyku ile bağlantılı nörofizyolojik çalışmalara dayandırılmıştır. Rüyalara dair açıklamaların bugüne geliş hikayesinin, uyku sırasında zihin etkinliği tartışmaları ile başladığı ve adım adım genişletildiği söylenebilir. Nörofizyolojik bağlantılarla açıklanmaya çalışılan rüyalar ilk olarak Freud (1899/1996) tarafından psikolojik temele oturtulmuştur. Freud ile başlayan psikolojik açıklamalar öğrencileri Jung, Lacan ve Boss’un yaptıkları değişiklik ve eklemeler ile devam eder.”*
Rüyaların izahıyla alakalı çalışmalar yapan meşhur psikanalizci “Freud, rüyaları tümüyle materyalist bakış açısıyla incelemiştir. Başkalarının dediği gibi ilahi kaynaklı olmadığını, sadece arzu tatmininden ibaret bilinç altındaki düşüncelerin serbest olarak yüzeye çıktığı,insanların bu yolla ruhsal ve fiziksel olarak rahatlayıp tatmine ulaştığı bir olay olarak görmektedir. Jung’a göre Freud’un kusuru, her şeyi, Oedipus kompleksi etrafında görmesi ve ana unsur olarak, cinsiyet hislerini çok kullanması idi. Jung rüyaların arkasındaki motifin, dini duygular olduğunu iddia ediyordu. Yani bir insan rüyada kendine ait değildir. Fromm’a göre rüyalar, ruhumuzun hem en alt düzeydeki akıldışı özelliklerini ama aynı anda da en yüce ve değerli yönlerini gösterebilirler. Adler de Freud’un kuramına karşı çıkmaktadır. Bireyin içinde bulunduğu çevresel şartların hem normal yaşamına hem de rüyalarına yön verdiğini düşünmektedir.”**
Psikoloji biliminin yanı sıra teknolojinin ilerlemesiyle biyoloji ve nöroloji bilim dallarında da insanların ve diğer canlıların nasıl rüya gördüğü ile alakalı çalışmalar da yapılmış ve halen yenileri yapılmaktadır. Son kullanılan ilmi tekniklerde uyku sırasında beynimizde olan biteni inceleyebilmek için, elektroansefalograf adı verilen aletlerden yararlanılıyor. Beyindeki biyoelektrik aktivitenin bu aletle kaydedilmesine ise elektroensefalogram (EEG) deniyor. Bu usül bugün tıpta bazı hastalıkların teşhisinde kullanılmaktadır. Bu cihazlarla yapılan tecrübelerden anlaşıldığına göre uykunun dört temel safhası vardır:
1-Uyku ile uyanıklık arası (hipnagojik) safhası,
2-Hafif uyku safhası,
3-Delta uykusu: Derin uyku safhası da denilir. Bedenin dinlenmesi bu safhada gerçekleşir ve beden sağlığı ile yakından alakalıdır. Bu ilk üçüne NonREM(NREM) uykusu da deniyor.
4-REM uykusu: Adını hızlı göz hareketinden(RapidEyeMovement)alır. Gözlerin, kapalıyken sağa sola hareket ettiği safhadır. Bilim insanlarına göre rüyaların çoğu bu kısımda görülür. Ruhi dinlenme bu evrede gerçekleşir ve ruh sağlığı ile yakından ilişkilidir.
Neden ve nasıl rüya gördüğümüz hususunda bilim teknik dergisinde şu bilgiler verilmiştir:
“Neden uyuduğumuz sorusu gibi, neden rüya gördüğümüz sorusunun da henüz kesin bir yanıtı yok. Ancak, bu konuda çeşitli araştırmalar yapılıyor, varsayımlar üretiliyor.
Kimilerine göre rüyalar, REM uykusunda beyinde gerçekleşen kimi etkiler sonucu oluşan bir yan ürün ve rüyaların bir işlevi yok. Beyin sapındaki sinir hücrelerinin bombardımanı sonucu oluşan düzensiz sinyaller, beynin üst merkezinde birtakım etkilere yol açıyor. Bu düzensiz sinyaller de, belirli görüntülere dönüşüyor ve rüyalar oluşuyor.
Başka bir varsayıma göreyse, beyinde sürekli bir biçimde gerçekleşen etkinlik ve bağlantılar, uyku sırasında yavaşlıyor ya da bağlantılar seyrekleşiyor. Bunun da, duygusal olarak uyanıklık düzeyimizi azaltarak günlük yaşamda karşılaşacağımız stresli ve zor olaylarla başa çıkmamızı kolaylaştırdığı söyleniyor.
Bir diğerine göre, REM uykusu sırasında beyinde birçok yeni nöron bağlantısı gerçekleşiyor. Bu da, gün boyunca öğrenilen birtakım yeni bilgilerin pekişmesini sağlıyor. Hipokampusta tekrarlanan bilgiler uzun süreli bellekte depolanmak üzere üst merkezlere gönderiliyor.
Bunun tam tersi bir görüşe göreyse, rüyalar sırasında beyindeki gereksiz bağlantılar koparılıyor ve uzun süreli bellekte depolanmayacak gereksiz bilgiler beyinden atılıyor. Bir başka deyişle, beynimiz çöpü boşaltıyor.”**
Yukarıda anlatılanlara bakıldığında, gerek psikolojide gerek diğer sahalarda mütehassıs olan bilim insanlarının, neden ve nasıl rüya gördüğümüzün izahını yaparken, bir söz birliğine varamadıklarını, rüyaların bilimini tam olarak ortaya koyamadıklarını görüyoruz. Gelişen teknoloji ve modern tekniklere rağmen, mesele hala tam anlaşılamamıştır. Bazı bilim adına konuşanlar peşin hükümlerle rüyaların ruhla ilgili olmadığını çünkü RUH diye bir varlığın kesinlikle var olmadığını söylemektedirler. Bu görüştekiler rüyaları sadece günlük hayatta yaşadığımız şeylere bağlı olarak şuur altımızın beynimize rastgele gösterdiği sinyallerden meydana geldiğini iddia etmektedirler. Bunlara göre rüyalar beyinde oluşan rastgele sinyallerin biyokimyasal neticeleri olup, bunlar için olağanüstü bir sebep aramak yersizdir. Oysa ki rüyalarımız bazen gelecekte olacak şeylerle alakalı olabilmekte, hiç bilmediğimiz yerler, daha evvel hiç karşılaşmadığımız insanlar ve eşyalar rüyalarımıza dahil olabilmektedir. Ayrıca bazı rüyalar beyinde oluşacak rastgele sinyallerle açıklanamayacak kadar sistematik ve tutarlıdır.
Bilim insanlarının rüya üzerine yaptığı çalışmalardan çok evvel, rüyanın nasıl görüldüğünü neden meydana geldiğini etraflı bir şekilde izah eden islam alimlerinin, bu hususta verdikleri bilgiler oldukça dikkat celbedicidir . Pek çok alimin rüya üzerine müstakil eserleri ve izahları bulunmasına rağmen, biz maksadı hasıl edecek olan ikisinin görüşlerini bildireceğiz. Bunlardan İmam Gazali hazretleri bir hadis-i şerife istinaden şunları söylemektedir:
Rüyâ üç çeşittir:
1) İnsanın günlük işlerinin bilhassa arzu edip de kavuşamadığı bâzı isteklerinin uykuda ortaya
çıkması ile gördüğü rüyâlar. (Psikoloji ilminde mevzu edilen rüyâlar bu çeşittir)
2) Şeytanın insanı korkutmak, üzmek veya onunla oynamak için hayâline getirdiği şeyler, gösterdiği rüyâlar. Bu çeşit rüyâlar kötü ve karışık olup, guslü îcâb ettiren ihtilâm hâli, şeytanın
insanla oynaması ve aldatması neticesinde meydana gelir.
3) Allahü teâlânın, ihsân olarak, sevdiği kullarına gâibden (gizli olan şeylerden) gösterdiği
mânevî zevk veren rüyâlardır. Bu çeşit rüyâlara rüyâ-ı sâliha (iyi rüyâ) veya rüyâ-i sâdıka (doğru rüyâ) denir. Peygamberlerin ve Peygamber efendimizin ve evliyânın, sâlihlerin rüyâları böyledir.
Rüya hususunda büyük veli İmam-ı Rabbani hazretleri ise meseleyi daha da geniş izah ederek şunları bildirmektedir:
Mümkinler âlemini, ya’nî mahlûkları, üç kısma ayırmışlardır:
(Âlem-i ervâh), (Âlem-i misâl) ve (Âlem-i ecsâd). Âlem-i misâle (Âlem-i berzah) da demişlerdir. Çünki bu âlem, (Âlem-i ervâh) ile (Âlem-i ecsâd) arasındadır.Bu âlem, ayna gibidir. Diğer iki âlemdeki hakîkî varlıklar ve ma’nâlar, bu âlemde latîf sekllerde görünürler. Çünki, iki âlemdeki her hakîkate ve her ma’nâya uygun birer şekil, heyet, bu âlemde bulunur. Bu âlemde, kendiliğinden hiçbir hakîkat,hiçbir madde ve ma’nâ yokdur. Buradaki şekiller, heyetler, öteki âlemlerden aks eden görüntülerdir. Aynada hiçbir şekl ve sûret yokdur. Aynada bir şekil görünürse, baska yerden gelen bir görünüştür. Âlem-i misâl de böyledir. Bu iyi anlaşılınca, deriz ki, rûh bu bedene te’alluk etmeden önce, kendi âleminde idi. Rûh âlemi, âlem-i misâlden dahâ üstündür. Rûh, bedene te’alluk edince, bedene âşık olarak, bu madde âlemine iner. Âlem-i misâl ile bir ilgisi yokdur. Rûh bu bedene te’alluk etmeden, ilgilenmeden önce, âlem-i misâl ile ilgisi olmadıgı gibi, bedeneolan ilgisi bitdikden sonra da, bu âlem ile ilgisi olmaz. Şu kadar var ki, Allahü teâlânın dilediği zamanlarda, ruhun ba’zı hâlleri, bu âlemin aynasında görünür. Rûhun hâllerinin iyiliği, kötülüğü buradan anlaşılır. Keşf ve rü’yâlar, böyle hâsıl olmakdadır.
Süâl: Zümer sûresinin kırkikinci âyetinin meâli, (Allahü teâlâ, insan ölürken rûhunu bedeninden ayırır. Ölmedigi zemân, uykuda da, rûhunu ayırır)dir. Bu âyet-i kerimeden anlasılıyor ki, insan ölürken ruhu ayrıldıgı gibi, uyurken de ayrılmakdadır. Böyle olunca, rü’yâdaki azâbı, dünyâ azâblarından saymak, kabr azâbını ise, âhıret azâblarındandır demek nasıl doğru olur?
Cevâb: Uykuda iken, rûhun bedenden ayrılması, bir kimsenin, geziye, eğlenmek için, kendi vatanından, gülerek, sevinerek ayrılmasına benzer ki, gezdikden sonra,sevinç içinde yine vatanına döner. Rûhun gezinti yeri, âlem-i misâldir. Bu âlemde görecek meraklı ve tatlı şeyler vardır. Ölürken rûhun ayrılması böyle değildir. Bu ayrılık, vatanı yıkılan, evleri, binâları yok olan kimsenin vatanından ayrılması gibidir. Bunun içindir ki, uykudaki ayrılmasında, sıkıntı ve acı yokdur. Tersine,sevinç ve râhatlık vardır. Ölürken ayrılmasında ise, çok acılar ve güçlükler hâsıl olur. Uyuyan insanın vatanı dünyâdır. Ona, dünyâdaki işler gibi iş yaparlar. Ölen kimsenin ise, vatanı yıkılır. Âhırete göç eder. Ona âhıret işleri yaparlar. Bunun içindir
ki, [Deylemînin “rahmetullahi aleyh” bildirdigi hadîs-i şerifte], (İnsan ölünce, kıyâmeti kopmuş olur) buyuruldu.****
Yine İsbat-ün- Nübüvve kitabında da şunları yazıyor:
“İnsan, yaratılışında herşeyden habersizdir. Hâlbuki, insanın dışındaki mahlûklar o kadar çokdur ki, Allahdan başka kimse bilmez. Böyle olduğunu, (Müddessir) sûresinin otuzbirinci âyeti bildirmekdedir. Çocuk, (İdrâk) âletleri ile âlemleri anlamağa başlar. Mahlûkların her cinsine bir (Âlem) diyoruz. İnsanda ilk yaratılan idrâk âleti (Lems), dokunma hâssasıdır. İnsan, bu hâssası ile, soğuğu, sıcağı, yaşı, kuruyu, yumuşağı, katıyı ve benzerlerini idrâk eder, anlar. Lems hâssası renkleri, sesleri anlıyamaz. Bunları yok sanır. Sonra görme hâssası yaratılır. Bununla, renkler, şekller anlaşılır. Bu âlem, ya’nî görmekle anlaşılan şeyler, lems âleminden, dahâ geniş, dahâ çokdur. Sonra, işitme hâssası açılır. Bu his organı ile sesler, nağmeler anlaşılır. Sonra (Zevk), ya’nî tat duyma hâssası yaratılır. Sonra, koku alma hâssası yaratılır. Böylece (His âlemi)ni tanıtan beş duygu kuvveti temâmlanır. Yedi yaşına doğru (Temyîz) kuvveti yaratılır. Bununla, his kuvvetleri ile anlaşılamıyan şeyler anlaşılır. Bu kuvvet, his kuvvetleri ile idrâk olunan, anlaşılan şeyleri birbirlerinden ayırır. Dahâ sonra akl yaratılır. Akl, temyîz kuvveti ile ayrılmış, başka başka oldukları, fâideli, zararlı, iyi, fenâ oldukları anlaşılan şeylerden, lâzım, câiz, mümkin, muhal ya’nî imkânsız olanları ayırır. Akl, temyîz ve his kuvvetlerinin anlıyamadığı şeyleri anlar. Allahü teâlâ, ba’zı seçdiği kullarında, akldan sonra başka bir kuvvet dahâ yaratır. Bununla, aklın bilemediği, bulamadığı şeyler ve ilerde olacak şeyler anlaşılır. Buna (Nübüvvet) ya’nî peygamberlik kuvveti denir. Temyîz kuvveti, akl ile anlaşılan şeyleri anlıyamadığı için, bunlara inanmıyor. Akl da, peygamberlik kuvveti ile anlaşılan şeyleri anlıyamadığı için, bunların var olduklarına inanmıyor, inkâr ediyor. Anlamadığını inkâr etmek, anlamamanın, bilmemenin ifâdesi oluyor. Bunun gibi, kör olarak dünyâya gelen kimse, renkleri, şeklleri hiç işitmese, bunları bilmez. Varlıklarına inanmaz. Allahü teâlâ, Nübüvvet kuvvetinin de bulunduğunu kullarına bildirmek için, bu kuvvetin benzeri olarak, insanlarda rü’yâyı yaratdı. İnsan ilerde olacak şeyi, açıkça veyâ (Âlem-i misâl)deki şekli ile ba’zı rü’yâda görmekdedir.”
Bilim adamları bir buçuk asır daha çalışsalar, nasıl ve niye rüya gördüğümüz hakkında söz birliğine varabilecekler mi? İnsanlık tarihinin en çok alâka çeken mevzularından biri olan rüyalar üzerindeki sır perdesini kaldırabilecekler mi? İslam âlimlerinin asırlar evvel rüyalarla ilgili izahatlar noktasına varabilecekler mi? Bu suallerin cevabını elbet zaman gösterecektir.
İstifade edilen kaynaklar:
*Türk Psikoloji Yazıları, Aralık 2015, 18 (36), 15-25 Rüyaların Dili: Psikolojide Rüya Çalışmaları ,Esra Güven
**http://www.bilimteknik.tubitak.gov.tr/sites/default/files/bilgipaket/bilgi_paketleri/uykuveruyalar/bil_tek.html
*** RÜYA TECRÜBESİNİN PSİKOLOJİK VE DİNİ TEMELLERİ,YÜKSEK LİSANS TEZİ,BÜLENT AKOT,ANKARA 2005
**** Mektubat, 3. Cild 31. mektub