Suriye,Rus SU-24 Jet uçağının düşürülmesi ,Türkmenler derken aradan bir anda Türkiye’nin “Görevimiz Musul” parolası ile Musul ve Başika eğitim merkezine asker ve Mühimmat sevkıyatı ile gündem bir anda farklı mecralara kaydı.
Musul,Kerkük ve Süleymaniye Dosyasını da haliyle açmamız elzem oldu!
Bölgenin tarihine baktığımızda,Son bin yıldır Türk egemenliği altında. Musul, ilk olarak 1055-1056 yıllarında Selçuklu Devleti’ne bağlandı. Bu tarihten itibaren Türkleşen Musul, I. Dünya Savaşı sonuna kadar farklı Türk devlet ve beylikleri tarafından yönetildi ve Türkler tarafından bir vatan toprağı olarak kabul edildi. Osmanlı Devleti öncesinde bölgede hepsi de Türk devlet ve beylikleri sayılan Zengiler, Timurlular, Akkoyunlular ve Safeviler hakimiyet kurdu. Musul,Osmanlı hakimiyetine ise Yavuz Sultan Selim’in 1514 tarihli Çaldıran Seferiyle girdi.
1.Dünya savaşı ile İngiltere Hindistan’da ki birliklerini bölgeye kaydırarak ilk önce 11 Mart 1917’de Bağdat’ı ardından da 7 Mayıs 1918’de Kerkük’ü ele geçirdiler. 30 Ekim 1918 tarihinde Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletlerinin yapmış oldukları Mondros Ateşkes Antlaşmasının 7.Maddesini (İtilaf Devletleri, güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması halinde herhangi bir stratejik yeri işgal etme hakkına sahip olacaktır.) bahane göstererek 3 Kasım 1918’de Musul’a girdiler.
Musul İngiltere’nin etkisi altında bulunan Hindistan yolundaki en önemli kentlerden biriydi. Ayrıca dünya ekonomisinde artık yerini iyice sağlamlaştırmış olan petrol açısından da zengin kaynaklara sahipti. Yani hem ekonomik hem de stratejik nedenler İngiltere’nin Musul üzerinde dikkat çekici bir yoğunlukta hak iddia etmesine yol açıyordu.
1000 Yıllık tarihi ile Türkmen bölgesi için 23 Nisan 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Gazi Mustafa Kemal ise “Hep kabul ettiğimiz esaslardan birisi ve belki birincisi olan hudut meselesi tayin ve tespit edilirken, hudud-u millîmiz, İskenderun’un cenubundan (güneyinden) geçer, şarka doğru uzanarak Musul’u, Süleymaniye’yi, Kerkük’ü ihtiva eder. İşte hudud-u millîmiz budur dedik!” diyordu.
Yine 2 Ocak 1923’te Mustafa Kemal Paşa TBMM’de “…Musul vilayetinin hudud-ı millimize dahil araziden olduğunu biddefaat ilan ettik. Lozan’da elyevm (bugünkü günde) karşımızda ahz-ı mevki etmiş olanlar bunu pekala bilirler. Vatanımızın hudutlarını tayin ettiğimiz zaman büyük fedakârlıklara katlandık. Menafiimize mugayir (menfaatlerimize aykırı) olmakla beraber müsalemet perverane (barıştan yana) hareket ettik. Artık milli arazimizden en ufak bir parçasını bizden koparmaya çalışmak pek haksız bir hareket olur. Buna kat’iyen muvafakat etmeyiz.” diyordu.
24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre’nin Lozan şehrinde,yapılan Lozan Barış Antlaşmasında da bir sonuç elde edilemeyeceği anlaşılınca Musul konusu Lozan Konferansında görüşülecek konuların dışında bırakılarak askıya alındı.Ki bu Lozan Barış Antlaşmasına kadar bir çok görüşmeler olmasına rağmen sonuç elde edilemedi.19 Mayıs 1924 tarihinde Türkiye ve İngiltere arasında İstanbul’da Haliç Konferansı düzenlendi.Fakat yine çözüme ulaşılamadı.Bunun üzerine Anlaşmazlık,Milletler Cemiyeti’ne götürüldü.Konuyu araştırmak için Milletler Cemiyeti’nde bir komisyon kuruldu ama yine sorun çözümlenemedi. Konu Yüksek Adalet Divanı’na götürülse de olumlu bir sonuç alınamadı.Çözümlememe sebeplerinden bir tanesi de İngilizlerin Hakkariyi de istemeleriydi.
Buraya kadar Diplomatik yollarla bölgenin Misak-ı Milli sınırları içerisinde olduğunu ve gerekirse savaşmaktan çekinmeyeceğini söyleyen Türkiye’nin toprak bütünlüğünün içerisinde olduğunu savunan Gazi Mustafa Kemal Paşa ve İsmet İnönü Liderliğinde ki Türkiye 5 Haziran 1926 tarihinde Ankara Antlaşmasını imzaladı.Antlaşmayı ise TBMM adına Tevfik Rüştü ARAS yaptı.
Ankara Antlaşması tamamen Türkiye’nin gerekirse savaşırız ama asla bırakmayız dediği ancak bırakın savaşmayı hemen hemen hiç bir hak iddia etmeden kendi topraklarından vazgeçtiği en önemli antlaşmalardan bir tanesidir.1926 yılına kadar Misak-ı Milli Sınırları içerisinde olduğunu iddia eden Türkiye bir anda bölgeden vazgeçmiş ve yeni kurulan Irak’a bırakılmıştır.Sebep olarak ta Şeyh Said Ayaklanması ve Bölgeye yönelik uygulamalar gösterilmiştir.Burada çok önemli iki asıl sebep var aslında,bunlardan birincisi Lozan’da yapılan antlaşma,İkincisi ise konunun Milletler Cemiyetine havale edilmesidir.O dönemde Milletler Cemiyetinde İngiltere’nin istemediği aksi bir kararın çıkmayacağını bile bile neden Musul olayı Milletler Cemiyetine havale edilmiştir? Mustafa Kemal Paşa’nın Yedi düvele karşı savaştık ve zaferlerle çıktık derken,”Ordular ilk hedefiniz Akdeniz İleri…” söylemi ile Kemalistlerin övündüğü ortamda,Türkiye’nin Doğu’da Şeyh Sait Ayaklanmasını bahane gösterip Ankara Antlaşmasını imzaladık tezi tamamen safsatadır.Zira Şeyh Said Ayaklanması bir Kürt ayaklanması olmadığı gibi Sarık ile Fötr Şapkanın savaşıdır aslında.Günümüze uyarlayacak olursak eğer Musul konusunu,Ülkemizin Cumhurbaşkanı Devletimiz ve Ordumuz PKK ile savaşı nedeniyle zayıf kaldı,bu yüzdende Türkiye bir bölüm topraklarından vazgeçti demesi yada düşünmesi ile aynı kategoride değerlendirilebilir.
İşte o meşhur! Ankara Antlaşmasının önemli maddeleri;
- Musul vilayeti Irak’a ait olacak.
- Türkiye ve Irak arasındaki ateşkes hattını belirleyen Brüksel Hattı sınır olarak kabul edilecek.
- Irak Musul’dan elde ettiği petrol gelirinin %10’unu 25 yıllık bir süre için Türkiye’ye verecek.
- a) 14 Mart 1925 günlü ayrıcalık sözleşmesinin 10. maddesi uyarınca”Turkish Petrolium” kumpanyasından,
- b) Yukarıda anılan ayrıcalık sözleşmesinin 6. maddesi uyarınca petrol ihraç edebilecek olan ortaklıklardan ya da kişilerden,
- c) Söz konusu ayrıcalık sözleşmesinin 33. maddesi uyarınca kurulabilecek yan ortaklıklardan”.
Türkiye Irak petrollerinden 1954 yılına kadar pay almış fakat 1958’de Irak krallığı yıkılarak yönetimini darbeyle devralıp kurulan Irak Cumhuriyetini kuran General Kasım’dan sonra bu pay ödenmemiştir.Adı her ne kadar daha önce Krallık daha sonra da Cumhuriyet olsa da İngiltere’nin mandası olan Irak Cumhuriyetinde toplamda 100 Milyon Lira alacak birikmiş ancak en son 50 Milyon Liraya antlaşma sağlanmış fakat bu para da ödenmemiştir.Ödemelerin belirli bir takvime bağlanmış olmasına rağmen ödemelerin takip edilmemesi de en büyük Cumhuriyet dönemi hatalarındandır.1958’deki Irak’ta kanlı bir devrim sonrası ise,Alacağın tahsili mümkün olmadığı anlaşılınca Adnan Menderes Hükümeti döneminde bizde alacağımızdan tümüyle vazgeçtik.Ve bir nevi önce Ankara Antlaşması ile İngiltere’ye hediye ettiğimiz daha sonra ise Petrol Paylarından %10 payımızdan da vazgeçtiğimiz peşine düşmediğimiz Musul hadisesi budur.
Sürekli olarak İlk önce İngilizlere Hediye edip daha
sonra da bölgeden çıkan Petrolden kaynaklı alacağımızı da 1 Araba parasına bağlayıp daha sonra da o parayı da almadık dediğimiz hadisenin aslı budur.
Kanlı 1958 Irak Cumhuriyeti darbesi sonrası 1967’deki Altı Gün Savaş’ında Arap ülkelerinin İsrail’e karşı ağır bir yenilgi almaları Irak’taki Baas hareketine olan desteği artırdı. 17 Temmuz 1968’de gerçekleşen kansız bir darbenin ardından iktidar tamamen Baasçılara geçti.bu süreç ise 9 Nisan 2003’te başkent Bağdat’a giren koalisyon güçleri Saddam Hüseyin iktidarını devirmesine kadar sürdü.Fakat bu süreç içerisinde de Bağdat yönetimi hiç bir zaman bölgeyi tamamen kontrol altına alamadı.
(IKBY) Kürdistan Bölgesel Yönetimi,Irak’ın kuzeyinde bulunan bölge de 11 Mart 1970’de Saddam Hüseyin ve Mustafa Barzani arasında yapılan anlaşma üzerine kuruldu. Özerklik anlaşmasına göre Irak’ın kuzeyindeki üç il, yaklaşık 37 000 km²’lik bir bölge, Erbil’de kurulacak bir yerel parlamento tarafından yönetilecekti. Bunun yanı sıra Irak Meclisinde 5 bakan ve başbakan vekili Kürt olacaktı. Kürtçe, ülke genelinde Arapça’nın yanı sıra ikinci resmî dil olacaktı.1996 Yılından itibaren de Oğul Mesud Barzani tarafından yönetilen bölge Türkiye ile yakın ilişkiler içerisinde olup,Özellikle yıllarda Mesut Barzani önderliğinde ki Bölgesel Kürt Yönetimi hem Askeri hem de Ticari yönden sıcak ilişkiler içerisinde.
Mesud Barzani’nin sık sık dillendirdiği Türkiye’ye ilhak olma konusu da bölgesel gerçeklerden bir tanesi.Zira Bölgenin İpek Yolu diye tabir ettiğimiz Ticaret yolunda olması, Irak Bölgesel Kürt Yönetiminin Petrol ve Doğal gaz rezervlerini en kolay şekilde Türkiye üzerinden pazarlayacak olması yine aynı keza Irak Devletine güvenmemesi de Türkiye ve Mesud Barzani arasında ki işbirliğinin artmasına sebep oluyor.
Haliyle Eğit-Donat Programı çerçevesinde Mesut Barzani ve Türkiye’nin yakın ilişkisi Petrol,Doğal gaz anlaşmaları ile perçinlendiği gibi Halkbank üzerinden ödemelerini de alıyor olması da IKBY Kürdistan Bölgesel Yönetiminin her şartta ve zamanda Türkiye’ye ile birlikte hareket ettiğini gösteriyor.Hatırlanacağı üzere Irak Hükümeti çıkarılan petrol üzerinde hak iddia etmiş ve Türkiye üzerinden pazarlanmasına karşı çıkmıştı.Ancak ABD’de görülen mahkeme Irak Devleti Aleyhine karar vermişti.
Irak Devlet Başkanı Haydar el-Abadi’nin ve Hükümetinin Musul’a sevk edilen Türkiye Askerine bu kadar sert tepki vermesinin asıl sebebi ise Şİİ İran’a yakın duran kendisi ve Hükümeti ile Rusya’dır. IKBY’nin Sunni yapıda olması Şİİ yanlılarını IKBY Parlamentosunda bile dışlayan yapıyı hazmedemeyen Abadi’nin Asker ve Mühimmat sevkıyatını ilk önce BM taşırım ardından ise Silahlı Mücadele dahil daha sonra ise Rusya ve Rusya’nın Müttefiki olan İran’a taşırım demesi DEAŞ ile savaşmadan kaçan Irak Askerini ve Halkını ne kadar ikna eder oda tartışılır.
Irak Devlet Başkanı Haydar el-Abadi’nin aslında Irak’ın bütünlüğü içerisinde gördüğü ancak tamamen kendi kendisine otonom bir yapısı olan bölge’de varlığını sürdüren Mesud Barzani önderliğinde ki Irak Bölgesel Kürt Yönetiminin önümüzde ki 2016 yada en geç 2017 yılında Bir referandum ile Irak Devletinden ayrılıp Türkiye’ye İlhakı söz konusu olacak dememiz de hiç kimse için abesle iştigal dememeli.Zira Mesut Barzani’nin sadece beklediği süreç,Türkiye’nin Başkanlık sistemine geçerek Türkiye’ye bağlı bir federasyon olmak.Peki neden Bağdat yönetimini değil de Türkiye’yi tercih ediyor diye soracak olursanız;
- Musul’da oturanlar yeniden Türkiye’ye bağlanmayı ısrarla istemektedirler;Çünkü sömürgeleşmiş bir halk olmaktan çıkarak,Bağımsız bir devletin yurttaşları olacaklarını biliyorlar.
- Coğrafi ve Siyasal bakımlardan, bu Musul, Anadoluyu tamamlayan bir parçadır. Musul ancak Anadolu’ya bağlı kalmakla gerçek çıkış yerleri olan Akdeniz limanlarıyla sıkı ilişki kurabilir.
- Hukukî bakımdan hala Osmanlı Devleti’nin bir parçası olan Musul için İngiltere’nin yapacağı bütün antlaşmaların ve sözleşmelerin Hukuki açıdan hiçbir değeri olamaz.Ankara Antlaşması neden niçin yapılmıştır bu bağlamda tartışmaya açılmalıdır!
- Anadolu’nun güney kesimlerini birleştiren yolların kavşak noktası olan Musul’un ticaret ilişkileri ve bu bölgenin güvenilirliği bakımından da Türkiye’nin elinde olması zorunludur. Kısacası İpek yolunun güvenliği Türkiye eli ile sağlanması bölgenin en doğru seçeneğidir.
Tarihsel gelişimiyle, Günümüze kadar olan zaman diliminde Musul, Kerkük ve Süleymaniye olarak daha doğrusu bölge olarak baktığımızda 1000 Yıllık tarihi sürecinde toprak bütünlüğümüz içerisinde yer almış olan zengin yer altı zenginlikleri olan bölgenin asla bir başka devletin yada DEAŞ gibi bir Terör Örgütü’nün eline bırakılmayacak kadar kıymetli olduğunu görüyoruz.9 Aralık günü Türkiye’ye Resmi ziyaret gerçekleştirecek Mesud Barzani’nin bu ziyaretini de bu bağlamda oldukça önemsiyorum.
O Yüzden Ak Parti Hükümetinin Ordumuza “Görevimiz Musul” Parolası ile hareket emri verdiği gibi bizler de sade vatandaşlar olarak Hükümetimize hep birlikte “Görevimiz Musul” diyoruz…