Sensin şanlı dâvâmız! Şah damarımız; Türkçe!
Maziden istikbale; son kararımız: Türkçe!
İlk ninnisi annemin; babamdan kalan son söz.
Aşk ilanından güzel; Türkçe yazılan her söz.
Ey muhteşem lisanım; ey sultanlar nişânı!
İhtişâmında dehşet; ey haşmetliler şânı!
Kâmussuz nâmus olmaz; konuşmaz sensiz vicdan.
Bir tek kelimen için; geçeriz serden, candan!
Konuşulduğun her yer; vatandır bizler için.
Duymak için sesini; yanarız için için.
Kazak, Kırgız ve Özbek; marşsız kalırlar sensiz.
Tatar, Yakut ve Uygur; hür mü kalırlar sensiz!
Türkmenlere sevdasın! Aşksın Başkurdistan’a!
Sensin ecdadın sesi; fermansın Lehistan’a!
Vatansız millet olmaz; vatansın Türkistan’a!
Olmaz bayraksız vatan; bayraksın Türkistan’a!
Sensin kimlik mührümüz, bizlere bağla bizi.
Bizi biz yapan iksir; imanla dağla bizi.
Duasın dudaklarda! Harplerde sensin nara!
Senin uğrunda Türkçe; gideriz fert fert dara!
Yaşarken nasihatsin; Ölurken vasiyyetsin.
Sen vazgeçilmez sevda! Şeref ve haysiyetsin.
Keşfedip ufukları derlerdin kelimeler
Fethedip gönülleri seslendirdin nağmeler.
Arapça kelimeler, sana geldiler gelin.
Bu eve giren her kız, namustur artık, bilin.
Farsça’dan tamlamalar, sana ettiler hicret.
Seni vatan seçenler, göremez bizden nefret.
Bu nasıl bir lisan ki; cihana sürmüş hüküm!
Çekse de binbir çile, demez ağırdır yüküm!
“Eski” ve “Yeni” Türkçe; bu nasıl bir bölünme!
Düşman mı etti işgal! Dil niçin uğrar zulme!
Türkçe konuştu ecdat; bilmedi Osmanlıca!
Yok öyle ayrı bir dil; bu nasıl kandırmaca!
En yakın dostlarınla, kurmaz oldun irtibat!
Anlamaz artık seni, Bakü, Tebriz, Aşkabat
Sonradan uydurmakla; “öz” Türkçe olmaz ki söz!
Uydurukça sözlerle, nasıl kanacak bu göz!
Öz dediğin berraktır: köklerden coşup çağlar!
Geçmişiyle kendini, aşk ve imanla bağlar!
Kabîle dili değilsin; çadıra dönme Türkçe!
Ey medeniyet dili; küçülüp kalma Türkçe!