Biraz günümüz ekonomik yapılarına temel tutan finans dehaları hakkında kafa yoralım? Müthiş isimlerle dolu. Hatta ve hatta 1960’lı yılların sonundan itibaren bu finans dehalarına Nobel ödülü veriliyor. Krugman, Friedman ve diğerleri.. Aklıma gelen bir kaçı bunlar.
Şimdi şöyle bir araştırma yaptım. Ekonomi bölümü öyle garip bir alandır ki; birbirine zıt iki görüşün Nobel ödülü alabildiği tek branştır. Peki bu adamlar ne yapıyor da Nobel Ödülü alıyorlar. Şu kabarık listeye bir bakalım. Örneğin; Ragnar Anton, Kittil Frisch ve Tinbergen ekonomik sürecin analizlerine dinamik modeller geliştirdikleri için 1969 yılında Nobel ödülüne layık görülmüşler. 1970 yılında , dinamik ekonomik teorisine katkıda bulunduğu için Samuelson Nobel ödülüne layık görülüyor. 1972 yılındaki Nobel Ödülü, refah teorisine yapılan katkılar için verilmiş. Friedman 1976 yılında istikrar politikasının komplex yapısını ortaya koyduğu için Nobel ödülünü almış. Sağolsunlar. Bir şey dikkatinizi çekmiştir umarım: Hiçbiri kanser ve aids tedavisini, interneti yada cep telefonunu bulmamış. Hepsi mevcut teoriye yaptığı katkılardan dolayı Nobel ödülüne layık görülmüş.
Ekonomi denilen şey zaten teoriler batağı ve bu mevcut teorilere öncü katkılarda bulunan ünlü ekonomistlerin Nobel keyifleri ile dolu. Peki yüzlerce düşünürün ayakta alkışladığı bu isimlerin ve aldığı gurur abidelerin bizi nerelere sürüklediğini düşündünüz mü? Zenginin git gide zenginleştiği fakirin ise git gide fakirleştiği bir dünya. Bir coğrafyada çöp tenekesi israf edilmiş yemekler ile dolu olup başka bir coğrafyada ise tek bir kuru ekmekle çocukların kaburgalarının sayıldığı bir dünyada yaşıyoruz. Afrika’da daha sıtma hastalığına çözüm bulunmaya çalışılırken bir diğer coğrafyada klonlama çalışamlarının sonuna yaklaşılıyor.
Başka canlıların yaşadığı yerleri, sürekli üreyen nüfusumuzla istila ediyoruz. Denizleri, doğayı kirletiyor ve hatta savaş çıkartıyoruz. Afrika’da yaşayan 15 kişilik bir ailenin toplam ağırlı Amerika’da yaşayan 3 kişilik bir çekirdek ailenin nüfusuna denk düşüyor. Bir ülkeyi siyasi nedenler ortaya atarak ( 11 Eylül ) işgal ediyor sonra o ülkeyi sömürüyoruz. Altın, elmas ve petrol çıkarmak için o ülkenin çocuklarını pis çukurlarda çalıştırıyoruz. Çalışan çocuklara ödediğimiz maaşın 10.000 misline o elmas ve altınlar yurt dışında satışa çıkıyor. Birde o elmasların başına yüksek ücretli maaşlarla nöbetçiler dikiyoruz. Bu ekonomi dehalarının hazırladığı algoritmalarla tahılın fiyatını bir yılda 4 misline çıkartan hedge fonları ceplerini doldururken, Mısır halkının meydanlarda diktatörü devirmek için yaptıklarını demokrasi için yaptığını düşünüyoruz. Hayır bunu demokrasi için değil açlık için yapıyorlar !
Isırılmış bir elma logosunun cazibesine kendisine kaptıranlar yeni
piyasaya sürülen cihazları satın almak için dükkanların kapısına üç gün önceden giren çocuklar bir daha evden çıkmamak üzere bilgisayar oyunları başında şişerek doğadaki renklerin cazibesini fark etmeden büyüyorlar.
Günde 16 saat çocukların çalıştırıldığı ülkelere sanayisi gelişmiş ülkeler diyoruz. Bu ülkelerde çocukların diktiği Nike, Adidas spor ayakkabıları maliyetin kat kat fiyatına ünlü futbolcuların ve basketbolcuların ayaklarını süslüyor. Adeta kıyma makinesi görev gören üniversitelerden mezun olmuş gençler ellerinde diplomayla yıllarca işsiz dolaşmakta ve bizde buna istihdam politikası ve her yere üniversite açtık ( sözüm ona bilim ) ismini veriyoruz. Siz sevgili dehalar !! Bizlere kazandırdığınız her bir formül çalışanlarımızın alnından akan terin buharlaşmasına neden oldu!